بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

29 Aralık 2007 Cumartesi

NOEL Yortusu

Hristiyanların Hz. İsa'nın doğum günü dolayısıyla kutladıkları bayram; bu bayramın kutlandığı zaman süresi; Miladi yılı Ocak ayının birinci gününün gecesi; Milad; Hz. İsa'nın doğumu kabul edilen gün. Bu günü esas alan takvime ise Milâdi takvim denir.

Hristiyan inancına göre evrenin nuru olan Hz. İsa'nın doğum gününü 25 Aralıkta kutlamanın, papaların kış gündönümü törenlerine bağlı bulunanları bundan vazgeçirmek amacına yönelik olduğu söylenir. 25 Aralık Hristiyan kiliselerinin hepsi tarafından Hz. İsa'nın doğum günü törenleri olarak kutlanır. Katolik (Latin) kilisesi 25 Aralık, Ortodoks kiliseleri ise IV. Yüzyıldan itibaren bu tarihi benimsemişlerdir. Katolik kilisesi bu günü, birincisi gece yarısı; ikincisi güneş doğarken; üçüncüsü ise sabah olmak üzere üç missa (ayin) tertipleyerek kutlar.

Noel, genel kanâate göre Batı'da 354 M. yıllarında kutlanılıyordu. Buna karşılık Hz. İsa'nın doğumunu 6 Ocak'ta kutlayan Doğu Hristiyanları ise, İoonnes Khrysostomos ve Gregorios adlı azizlerin etkisiyle noel kutlama tarihlerini batıya ayak uydurarak 25 Aralık günü olarak değiştirmişlerdir.

Yine Hristiyanlar arasında görülen başka bir anlayışa göre, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin putperestlikten Hristiyanlığa geçtikten sonra (313 M), İstanbul şehrini genişletip, yeniden imar ettirmiş ve ona Konstantiniyye ismini vermişti. İstanbul'un başkent oluşu ve imparatorun Hristiyanlığın ruhani lideri durumuna geçmesi, konsilleri Hristiyanlık adına ümide sevketmiş ve bunlar imparatora başvurarak halk arasında yaygın yüzlerce İncil'in tek kitaba indirilmesini istemişlerdi. Bunun üzerine İmparator Konstantin, Hz. İsa'nın ölümünden sonra O'nun havarileri arasına girerek gerçek İncil'i tahrif eden Yahudi Pavlus'un gayretiyle Hz. İsa'nın getirmiş olduğu dini değiştirmiş, yeni yorum ve değişikliklerle halk arasında yayılan İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitmiştir. Bu amaçla 325 yılında İznik'te toplanan 319 papaz, İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitti. İznik'te ortaya çıkarılan yeni İncil, Eflatun'un ortaya attığı teslis (tritine) inancı, ilk yazılan tahrife uğramış dört büyük İncil'de de yer alır.

İznik toplantısında, içinde Allah (c.c)'ın bir olduğu ve Hz. İsa'nın sadece bir peygamber olduğu yazılı bulunan Barnabas İncil'i ile birlikte diğer bütün İncil'lerin yakılmasına, Barnabas İncil'i okuyanların öldürülmesine ve bu İncil'i savunan, teslis inancına karşı çıkan papaz Aryüs'un aforoz edilmesine karar verilmiştir. Aryus Hristiyan inancında İncilin aslı bozulmamış şekline inanan bir papazdı. Daha sonra ortaya çıkarılan dört büyük İncil'in Hz. İsa'ya Allah tarafından gönderilen İncil'le uzaktan yakından alâkası olmadığını, Allah'ın üç değil, bir olduğunu, eşi ve oğlunun bulunmadığını söylüyordu. Bu görüşleriyle bir ekolün öncüsü oldu. M. 270'te doğan Aryüs 325 yılında İznik konsilindeki görüşlerinden dolayı aforoz edilmiş ve aynı nedenden dolayı 336'da öldürülmüştür. Böylece vahiy kaynağından uzak yeni bir Hristiyanlık dini ortaya çıkmıştır. Bunu gerçekleştiren İmparator Konstantinos, Aralığın son haftasını Noel haftası ve bu ayın son günün gecesini (31 Aralık) Noel gecesi ilân etti.

Noel Ağacı

Hristiyanların Noel için kesip süsledikleri çama ilk olarak 1605 yılında Almanya'da ilgi gösterilmeye başlandı. Daha sonra XlX. yüzyıl ortalarında Helene de Mecklembung tarafından Fransa'ya taşındı. Ermeni mitolojisinde yeni yıl tanrısının adı Amanor'dur. Pağanlık çağında avlanan hayvanlar Amanor onuruna çam ağaçlarına asılırmış. Noel gününde çam ağaçlarına çeşitli şeyler asılarak yapılan tören, Hristiyanlığa bu pagan geleneğinden geçmiştir. Günümüzde ağaç bayramları da ilkel insanların ağaçlara tapınmalarından ileri gelen bir gelenektir. İnsanlar ağacı, uzun ömürlü olması yönündeki hayranlıkları ile kutsamışlardır.

Noel Baba Geleneği

Muğla-Antalya çevresi (Lycly) eyaletinin başpiskoposu olan Saint Nicola'nın çalışmalarını övmek amacına dayanır. Hristiyan inancına göre genellikle karla örtülü ortamda, güleç, tombul ve yardımsever bir tipi canlandıran Noel Baba inancı, günümüz Hristiyan kültürü ve bu kültürden etkilenen doğu kültürlerine de girmiştir. Saint Nicola, insanları himaye eden bir aziz olarak bilinmektedir. Yılbaşı akşamları çocukları sevindiren bir ihtiyardır. Sözkonusu Nicola efsanesi aynı zamanda Anadoluyu Bizans toprağı sayan Batının, çocuklarına aşıladığı bir ideal olarak bilinmektedir.

İslam ve Noel

Hristiyan inancına göre Noel, bir bayramın adıdır. Nasıl ki İslâm öncesi İran inancında Nevruz ve Mihrican bayram olarak kutlanmakta idiyse, günümüzde kutlanan Hıdrellezde bu hükümdedir. Bütün bu saydığımız özel günler Türkçe lugatlarda "bayram" kelimesiyle ifadesini bulmaktadır (bk. Nevruz ve Hıdrellez mad.)

İslâmi ıstılahta bayram; dönüp gelen. Allah'ın pek çok ihsan ve keremiyle ve bu ihsana bağlı hayırların doğurduğu sevinç ve mutlulukların yaşandığı günler olarak tanımlanır (İbn Abidin, Reddül Muhtar, III, 342). Müslümanların sosyal ve siyasî ilişkilerini düzenleyen, Hz. Peygamber (s.a.s)'in hicretini tarih ve takvim başlangıcı olarak esas alan, İslâmî takvimdir. Hicri takvim Hz. Ömer zamanında Kameri (ay) yılı esas aşınarak düzenlenmiştir. Hicretin gerçekleştiği yıl, hicri takvimin birinci yılı olmuş ve senenin ilk ayı olan Muharrem ayının ilk günü de yeni yılın başı sayılmıştır (bk. Hicrî takvim mad.).

Müslümanlar için Muharrem ayının birinci gecesi "Yılbaşı"gecesidir. İslâmda yeni yıl, Muharremin birinci günü başlar. Müslümanlar ayları, ibadet günlerini, bayramları, Ramazan ve Kurbanı, Haccı, yılbaşını, zekatı... vb. hep İslâmî takvime göre tanzim etmek durumundadırlar. Zira Allah, ayların sayısını on iki olarak bildirmiştir (et-Tevbe, 9/36). Müfessirlere göre bu aylardan kasıt, Kamerî aylardır. Müslümanlar ibadetlerini ihtimal ile düzenlenen Milâdi aylara değil; müşahhas 'ilâhi bir gerçek' olan Kameri aylara göre düzenler. Çünkü bu hesap gerçekten doğru olan hesaptır (et-Tevbe, 9/36). Buradan hareketle müslümanların İslam dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve Allah'ın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlama günlerini müslümanların da bayram olarak kabul etmesi, küfre destek olmaktan başka bir manâ ifade etmez. İslâm dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmenin, dinî merasimlerinden bir şeye uygunluk göstermenin imanı bozan boyuttan arzedeceği haber verilir (el-Fetâva el-Hindiye, IV. s. 342; XIV, s. 407). Binaenaleyh, Noel gününde, Hristiyanların diğer bayram günlerinde onlara uymak gayesi ile, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler küfrü gerektirir. Ondan sakınmak gerekir... Bundan da anlaşılıyor ki, Nevruz ile Mihrican gibi müslüman olmayan kimselerin kutsal günlerini ta'zim etmek de caiz değildir (İbn Abidin, Reddül Muhtar, XVII s. 310; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1984, II, s. 21).

İslâmi kaynakların ortak görüşü, Allah'ın bildirmiş olduğu İslâm kanunları dışında tesis edilmiş bütün gün ve bayramları kutlamanın küfür olduğu yolundadır. Bir müslümanın Noel veya milâdî yeni yıl ya da, yılbaşı veya buna benzer bazı özel insan ve kurumların koyduğu günleri kutlaması mümkün değildir. İnanç yönünden sakıncalı olan bu günlerin diğer günlerinden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, gerek özel olarak, gerekse yılbaşı amacıyla piyango bileti almak ve satmak haramdır. Piyango, kumarın bir türü olduğundan bunlardan kazanılan para da haramdır. Özellikle yılbaşı gecelerinde oynanan tombala ve fırdöndü benzeri oyunlar, neyine olursa olsun, tüm iskambil ve taş oyunları ile kumar makinaları ile oynanan oyunlar İslâm'a göre haramdır (Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, II, s. 494; Halil Gönenç, a.g.e., II, 116, 208).

Günümüzde Noel

Cumhuriyet Türkiyesi batılılaşma dönemi inkılaplarıyla birlikte Hristiyan Batı yaşantısını benimseyerek gerçekleştirdiği köklü değişiklikler arasında takvim meselesini de unutmamış, bu amaçla 26 Aralık 1925 tarihinde İslâmi olan Hicrî takvim yerine Hristiyan milâdi takvim benimsenme yoluna gidilmiştir. Yılbaşı günü de Muharrem'den, gerçekte Hz. İsa'nın doğum günü olmayan, ancak öyle kabul gören 1 Ocak tarihine alındı. İnkılapların amaçladığı Batı değer yargılarının ise bu arada "Noel Baba Kültürü"nün halk arasına zorlamalarla sokularak zamanla meşrulaşması sağlandı.

Bizans imparatoru Konstantin'in Noel'i bayram olarak kabul ettiği M. 325 tarihinden beri Hristiyan âlemi de bu günü gelenekselleştirerek bayram olarak yaşatagelmiştir. Noel'den bir hafta öncesinden özel hazırlıklar saparlar. Bu günlerde sokaklar, caddeler ve vitrinler çam ağaçlarıyla dolmakta, Noel Baba resimleri her yeri kaplamaktadır. Noel bayramı münasebetiyle kitap, dergi vs. yayınlanmakta; kiliseler, resmi daireler ve okullar süslenmekte, televizyon ve radyoda kurumlar tatile girmektedir. Halk tebrik ve telgraflarla birbirinin bayramını kutlarlar.

Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa'nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan Noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. İşin korkunç yanı da, bu tür tebriklere müslümanların rağbet etmesi ve İslâm'dan uzaklaşma yoluna girmeleridir. Müslümanlar önce Allaha verdikleri sözü hatırlamalı, Kur'an ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen "müslüman" ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidirler. Çünkü biz "Rabb olarak Allah'dan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)'den razıyız" (Buhârî, İlim, 29, İ'tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).Naci Yengin

27 Aralık 2007 Perşembe

İlahi Dinleyiniz

Dinle/ İzle
Dinle/ İzle
Dinle/ İzle
Dinle/ İzle
Dinle/ İzle
Dinle/ İzle
Dinle/ İzle
Dinle/ İzle

İbadullah-Şiir

Mülkümden çık derse Allah.
Gidecek yer varmı?,İbadullah.
Ümmetim dermi?,Resulullah.
Ne yapmaktasın?,İbadullah.


Batının çarkını döndürmektesin.
Haç’a selam göndermektesin.
Hala sefahatte eğlenmektesin..
Söyle,Sen kimsin?,İbadullah.


Allah’ın düşmanına dost oldun.
Başını kuma soktun kurtuldun.
Şimdi,cehennemde unutuldun.
Seni kim kurtarır?,İbadullah.

Mülkümden çık derse Allah.
Gidecek yerim yok,İbadullah.
Ümmetim dermi?,Resulullah.
Ne yapmaktasın?,İbadullah.


mehmet selim polat

26 Aralık 2007 Çarşamba

Tesettür

Örtünmek, gizlenmek, Bir fıkıh terimi olarak erkek veya kadının şer'an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir. Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine "avret yeri" denir. Yıkanma, tabiî ihtiyaç, taharetlenme gibi hâcetler dışında, tenha bir yerde de bulunsa, namazda veya namaz dışında avret yerlerinin örtülmesi farzdır. Bunun delili Kur'an ve sünnettir.

Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir.
Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkeklere söyle: Gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir" (en-Nûr, 24/30). Kadınların örtünmesi konusunda da şöyle buyurulur: "Mümin kadınlara da Söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin" umduğunuza nail olasınız" (en-Nûr, 24/31).

Kadınların ev dışında veya yabancı erkeklerin yanında normal ev içi elbisesinin üstüne bir dış elbise daha giymeleri gerekir. Ayette şöyle buyurulur: "Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok yarlığayıcı ve çok esirgeyicidir" (el-Ahzâb, 33/59) .

Cahiliye döneminde Araplar Kâbe'yi çıplak tavaf ederlerdi. Gündüz erkekler, gece kadınlar gelirler, tavaflarını anadan doğma yaparlar ve "içinde günah işlediğimiz elbiselerimizle tavaf etmeyiz" derlerdi. Diğer yandan İslâm'da her müminin namazını en güzel ve temiz görünüş ve giyim içinde kılması sünnet gereğidir. Ayette şöyle buyurulur: "Ey Âdemoğulları! Her mescide gelişte zinetinizi giyin" (el-A'râf, 7/31). Ayet, tavafı ve namaz için mescide gelmeyi kapsar. Başka bir ayette gizli yerlerini örtüp koruyan erkeklerle kadınların Allah'ın affına ve büyük bir mükâfata ulaşacakları belirtilir (bk. el-Ahzâb, 33/35)

Hz. Peygamber (s.a.s) örtünme ile ilgili bu ayetlerin tefsirini yapmış ve uygulama esaslarını göstermiştir. Hz. Âişe'den rivâyete göre, bir gün Hz. Ebû Bekir'in kızı Esmâ ince bir elbise ile Allah Resulunun huzuruna girmişti. Resulullah (s.a.s) ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çagına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir." Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti" (Ebu Davûd, Libâs, 31). "Allah Teâlâ ergin kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 218, 259).

Erkeklerin örtülmesi gereken uzuvları göbekleri altından dizleri altına kadar olan kısımdır. Sağlam görüşe göre diz kapağı da uyluktan olup avret yeri sayılır. Delil, Hz. Peygamberin şu hadisidir: "Erkeğin avret yeri göbeği ile diz kapağı arasıdır" (Ahmed b. Hanbel, II, 187). Diz kapağı avret yerindendir" (Zeylai, Nasbu'r-Raye, I, 297).

Kadınların yüzleriyle ellerinden başka, sarkan saçları dahil bütün bedenleri avrettir.
Hz. Âişe (r. anhâ) ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır: "Allah ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin onlar; "Baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." (en-Nûr, 24/31) ayeti inince etekliklerini kesip bunlardan başörtüsü yaptılar". Yine Safiyye binti Şeybe şöyle anlatır: "Biz Âişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettik. Hz. Âîşe dedi ki: Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim Nûr sûresinde "Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne taksınlar..." ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kız, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah'ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı" (Buharî, Tefsîru Sûre, 29/12; İbn Kesîr, Muhtasar, M. Alî, es-Sâbûnî, 7. Baskı, Beyrut 1402/1981, II, 600).

Örtüde Bulunması Gereken Nitelikler
1- Örtünün sık dokunmuş ve altını göstermeyen kalınlıkta olması gerekir.
2- Hanefî ve Mâlikîlere göre zaruret halinde karanlık bir yerde bulunmak örtünme sayılır.
Şâfiî ile Hanbelîlere göre örtülecek olan avret yerinin elbise ve benzeri şeylerle örtülmesi şarttır. Bu yüzden dar anlamda çadır ve karanlık, avret yerlerinin örtülmesi için yeterli değildir.
3- Hanefilerde sağlam görüşe ve diğer fakihlere göre örtünmenin yanlardan olması yeterlidir. Alttan örtünme şart değildir. Çünkü bunda güçlük vardır.
Bu yüzden giyilen bir elbisenin veya kadının giydiği uzun eteğin aşağıdan açık bulunması tesettüre engel teşkil etmez.

Hür ve Müslüman Kadının Örtünme Şekli
1- Müslüman bir kadının yabancı erkeklere ve müslüman olmayan kadınlara karşı yüzü, bileklere kadar elleri ve ayakları dışında vücudunun tamamı avrettir.
2- Kadınların mahrem olan hısımları yanında el, ayak, kol, saç ve benzeri zinet yerlerini açmaları caizdir (en-Nûr, 24/31-32).
3- Kadının kadınlara karşı avret yeri göbekle diz kapakları arasında kalan kısımdır. Bunun dışındaki yerleri kadınların yanında açabilirler (el-Mavsılî, el-İhtiyâr, I, 45).
4- Tedavi gibi zaruret sebebiyle erkek veya kadının avret yerlerine doktor, ebe, iğneci ve pansumancı gibi kimselerin bakması caizdir. Ancak kadınların bu gibi tedavilerinde kadın doktor, ebe ve sağlık personelinin tercih edilmesi gerekir. Bunlar bulunmayınca "Zarûretler sakıncalı olan şeyleri mübah kılar" kuralı işletilir. Ancak zaruretler de miktarlarınca takdir olunur (bk. Mecelle, madde, 21, 22).

Karı-koca birbirinin vücutlarının her yanına bakabilirler.
Eşler arasında örtünme zorunluluğu söz konusu olmaz. Ancak "galîz avret" sayılan haya yerlerine bakmaması edebe daha uygundur. Ancak çoğunluk fakihlere göre, ön ve arka ile diz kapağı arasında kalan uyluk da avret yeri kapsamına girer. Çünkü uyluğun avret yeri olduğunu bildiren başka hadisler vardır (bk. Buharî, Salât, 12; Ebû Dâvud, Hamâm,1; Tirmiz3i, Edeb, 40; Ahmed b. Hanbel, III, 478, 479, V, 290).

Küçük Çocukların Avret Yeri
Çok küçük çocukların avret yeri yoktur. Bunun sınırı dört yaşa kadardır. Bu yaştan küçüklerin bedenine dokunmak veya bakmak mübahtır. Sonra kendilerine cinsel istek duyulabilecek çağa kadar, yalnız haya yerleri avret yeri sayılır. Daha sonra on yaşına kadar sadece ön ve arka uzuvları ve bunların çevresi ile uyluklar avret kabul edilir. Çocukların on yaşından sonra erkek olsun kız olsun, avret yerleri, namazda ve namaz dışında, erginlik çağına ulaşmış kimselerin avret yeri gibi sayılır (İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtâr, Mısır, (t.y), I, 378).
Şafiîlere göre, küçük kız çocuğunun avret yerleri namazda ve namaz dışında büyük kadınlar gibidir.

Kadının Açık Olarak Yanına Çıkabileceği Kimseler
Müslüman bir kadının diz kapağı ile göbeği arası, karın ve sırtı dışında diğer yerlerini yanlarında örtmek zorunda bulunmadığı hısımları ya da birlikte yaşanacak durumunda olduğu kimseler Nûr sûresi 31. ayette sayılmıştır. Bunlar yedi sınıf olup şunlardır:

1- Kocası: Kadın kocasının yanında dilediği gibi giyinebilir. Eşler arasında örtünme bakımından bir sınır söz konusu değildir.
2- Babası
3- Kayınpederi
4- Oğlu
5- Kocasının oğlu
6- Erkek kardeşi
7- Erkek kardeşinin oğlu
8- Kız kardeşinin oğlu.
9- Müslüman kadın. Çünkü mümin bir kadın, gayri müslim kadınların yanında diğer yakın hısımlarının yanında açıldığı gibi açık oturamaz. Burada, gayri müslim kadının kendi erkeklerinin yanında müslüman kadını tasvir etmesi ve onu anlatması engellenmek istenmiştir. Hz. Ömer, Ebû Ubeyde (r.a)'ye yazdığı bir mektupta şöyle demiştir: "Bana, müslüman kadınların hamamlara müşrik kadınlarla birlikte girdikleri haberi ulaştı. Bu, daha önceden kalma bir âdettir. Allah'a ve ahiret gününe inanan hiç bir kadının kendi dininden olmayanın avret yerine bakması helal olmaz" (İbn Kesîr, Muhtasaru't-Tefsîr, II, 600, 601).
10- Kölesi ve câriyesi: Bir kadın, köle veya câriyesinin yanında örtüsüz kalabilir, çünkü Hz. Peygamber, Fâtıma (r.an)'ya bir köle bağışlamıştı. Bu sırada Hz. Fâtıma'nın üzerinde başını örtse ayakları, ayaklarını örtse başını açık bırakan bir elbise vardı. Hz. Peygamber bu durumu görünce şöyle buyurdu: "Senin için bir sakınca yoktur. Çünkü bu köle senin baban ve oğlun yerindedir" (Ebû Dâvud, Libâs, 32).
11- Erkekliği kalmamış hizmetçiler: Denk olmama, yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle kadınlara karşı istek duymama veya hadım olma gibi nedenlerle evin sahibi kadına cinsel bakımdan zararı dokunmayacak hizmetçiler, bahçıvan ve aşçı gibi kimseler, kadın için diğer hısımlar gibidir.
12- Kadınların gizli yerlerine bakmaktan anlamayan küçük çocuklar: Kadınların yanında bulununca onların konuşma, yürüme ve giyimlerinden cinsel bakımdan etkilenmeyecek derecede küçük yaştaki çocukların yanında örtünme zorunluluğu bulunmaz. Ancak çocuk erginlik çağına yaklaşmış olursa, artık yabancı kadınların yanına girmemelidir, çünkü, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kadınların yanına girmekten sakının" "Ey Allah'ın Resulu! kocanın erkek kardeşi için ne buyurursunuz?" diye sorulunca, "Kayın birader ölümdür" buyurmuştur (Tirmizî, Radâ, 16; Ahmed b. Hanbel, IV, 149, 153).

Bunlardan başka dede, amca, dayı, süt kardeş gibi kendileriyle sürekli olarak evlenmek yasaklanan hısımların yanına da kadın süs yerleri açık olarak çıkabilir. Ancak bir fitne korkusu olunca kadının örtünmeyi tercih etmesi daha temiz ve daha uygundur.

24 Aralık 2007 Pazartesi

Namaz Kılmamanın Hükmü

NAMAZ KILMAYAN MÜŞRİK'TİR

"Allah(cc)'a dönücüler olarak (O'na yönelin) ve O'ndan korkun. Namazı da dosdoğru kılın da müşriklerden olmayın." (Rum: 32)Allah (cc) bu ayette müşriklerden olmamayı 'namaz kılma'ya bağlamaktadır.Ebu Süfyan'dan rivayet edilmiştir. Dedi ki: Cabir şöyle diyordu: Ben Nebi (sav)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Şüphe yok ki kişi ile şirk ve küfür arasındaki şey sadece 'namaz'dır." (Müslim:82, Ebu Davud:4678, Tirmizi:26l9, Nesei:465 ve İbn-i Mace: 1078 rivayet ettiler.)Cabir (ra)'den rivayet edilmiştir:Nebi (sav) buyurdu ki:"Namaz'ı kılmamak şirktir."(Musannaf: 5009, Şeria: 133, Usulü's-Sünne-. 1513 sahih bir senedle rivayet ettiler:)Enes (ra)'den rivayet edilmiştir: Nebi (sav) buyurdu ki: "Kişi ile şirk arasında 'namaz'ı terketmekten başka bir şey yoktur. Namazı terk ettiği zaman şirk koşmuştur."(İbn Mace: 1080, Muhammed İbn-i Nasr/Kitabu's salat :897 rivayet etmişlerdir.)Rasulullah (sav)'in azadlısı Sevban (ra)'dan rivayet edilmiştir: Ben Rasulullah(sav)'den işittim. Buyurdu ki: "Kul ve küfür ve iman arasında 'namaz' vardır. 'Namaz'ı terk ettiği zaman muhakkak şirk koşmuş olur."Rasulullah (sav)'den rivayet edilen sahih hadisler açıktır ve yoruma gerek yoktur.

NAMAZ KILMAYAN KAFİR'DİR

Allah (cc) buyuruyor ki:"Kitablarını sağlarından alanlar cennettedirler. Mücrimler hakkında sorarlar: 'Sizi cehennem çukuruna ne sürükledi?' Mücrimler diyecekler ki: 'Biz (dünyada) namaz kılanlardan değildik. Yoksullara yedirmiyorduk. Batıla dalanlarla birlikte dalıyorduk. Kıyamet gününü de yalanlardık. Ta ki ölüm bize gelene kadar (bu hal üzerindeydik) " (Müddessir Suresi: 40-47)Allah(cc) bu ayetlerde namaz kılmama suçunu batıla dalma ve kıyamet gününü yalanlama suçları ile aynı ayette zikrediyor ve aynı düzlemde değerlendiriyor. Herkesin de üzerinde görüş birliğine vardığı bir konudur ki batıla dalanlar ve kıyamet gününü yalanlayanlar kafirdirler.Cabir ibn Abdullah (ra)'den rivayet edilmiştir. Nebi (sav) buyurmuştur ki: "İman'la küfür arasındaki şey namazı terk etmektir." (Tirmizi: 2618, Kitabu's-Salat: 887 ve İbni Ebi Şeybe İman: 44 sahih olarak rivayet etmişlerdir.)Bureyde (ra)'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Bizlerle münafıkların arasındaki (savaşmaya engel) sözleşme 'namaz'dır. Kim bu namazı terk ederse kafir olur." (İbn Mace: 1079, Müsned: 5/346)Enes ibn-i Malik (ra)'dan rivayet edilmiştir: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Her kim ki kasden namazı terk ederse açıkça küfre düşmüştür." (Taberani/Evsat, Mecmeu'z-Zevaid: 1/295)Enes (ra)'dan rivayet edilmiştir: Enes (ra) Rasulullah (sav)'i şöyle derken işittim: "Kişi ile küfür veya şirk arasındaki şey 'namaz'dır. 'Namaz'ı terk ettiği zaman kafir olur." (Muhammed ibn Nasr/Kitabu's-Salat: 889)Ebu'd-Derda (ra)'den: "Dostum Muhammed (sav) bana şöyle tavsiyede bulundu: Parça parça kesilsen de, yakılsan da Allah (cc)'a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse o kimseden Allah (cc)'ın koruması kalkmıştır." (Taberani, Mucemu'l-Kebir'de rivayet etti.)İbn-i Mes'ud(ra) dedi ki:"Kim namazı terk ederse kafir olur." (Acurri Şeria: 133 rivayet sahih'dir.)"Muhammed (sav)'în ashabı namazdan başka hiçbir amelin terk edilmesini küfür saymazlardı." (Tirmizi, Kitabu'l İman: 2757)Mücahid ibn-i Cebr (ra)'den rivayet edilmiştir. Cabir ibn Abdullah El-Ensari Rasulullah (sav)'e arkadaşlık yapmış birisidir. Kendisine dedim ki: Rasulullah (sav)'in zamanında sizce amellerden iman ile küfrün arasını ayıran ne idi?O'da 'Namaz' diye cevab verdi." (Usulu's-Sünne:1538, Şeyh El-Bani Terğib)

NAMAZ KILMAYANIN DİNİ YOKTUR

Bu konuda da Rasululah (sav)'den bize şu hadisler rivayet edilmiştir:İbn-i Umer (ra)'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Namaz'ı olmayanın dini yoktur." (Taberani Mucemu's-Sağir: 60 rivayet etti.)Umer İbn-i Hattab (ra)'den rivayet edilmiştir: Adamın biri gelerek Rasulullah (sav)'e şöyle dedi: "Ya Rasulullah, Allah (cc) katında İslam'da en faziletli olan amel nedir, söyler misin?" Rasulullah (sav)'de "Vaktinde namaz kılmaktır. Zira namazı terk edenin dini yoktur."İbn-i Mes'ud (ra) şöyle demiştir: "Her kim ki 'Namaz'ı terk ederse onun dini yoktur." (Beyhaki, Şuabü'l-İman, Musannaf: 10446)Abdullah İbn-i Amr (ra) dedi ki: "Namaz'ı terk edenin dini yoktur." (Buhari, Tarihu'l-Kebir 7/95)

NAMAZ KILMAYANIN İMANI YOKTUR

Asr-ı saadet'te kıble Mescid-i Aksa'dan Kabe'ye çevrilince yahudiler, müslümanlara gelerek: "Mescid-i Aksa'ya dönerek kıldığınız namazlar eğer doğru ve sahih ise niçin kıbleyi değiştirdiniz. Eğer yanlış ise bu arada ölenlerinizin namazları ne oldu?" demişlerdi. Müslümanlar ise yahudilere: "Hidayet, Allah (cc)'ın emirlerine uymak, sapıklık ise Allah (cc)'ın emirlerine muhalefet etmektir." diye cevab verdiler. Sonra da Rasulullah (sav)'a giderek önceden Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılan ve kıble değiştirilmeden önce ölen müslümanların namazlarının durumundan sordular. Bunun üzerine "Allah (cc) sizin imanlarınızı zayi etmez." ayeti indi.Görüldüğü gibi namazdan soranlara cevab olarak Allah (cc) imandan söz ediyor. Ve namazı 'iman' olarak nitelendiriyor. Buradan ela anlaşılıyor ki, namaz imandır, namaz kılmayanın imanı yoktur.Ebu'd-Derda (ra) şöyle dedi: "Namaz'ı olmayanın imanı da yoktur." (Usul'ü-Sünne:1536, Temhid: 4/225, Şeyh El-Bani Terğib'in sahih'inde: 574 )

NAMAZ KILMAYANIN İSLAM'DAN NASİBİ YOKTUR

Umer ibn-i Hattab (ra) bir mecusi köle tarafından namazdayken bıçaklandı. Yere düştü ve bayıldı. Mü'minlere sabah namazını kıldırmakta olan Umer (ra)'e baygınken güneşin doğmak üzere olduğu hatırlatıldı. Baygın halde bulunan Umer (ra) bu ikazı duyunca dimdik ayağa kalktı ve' şöyle dedi: "Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur."Sonra sırtından kan akıyor olduğu halde cemaate sabah namazını kıldırdı ve sonra düştü, ruhunu Rab'bine teslim etti. (Muvatta: 1/40, Darekutni: 2/52)Ebu'l-Müleyh (ra)'den rivayet edilmiştir. Umer (ra)'i minberin üzerinde şöyle söylerken işittim: "Namaz kılmayanın İslamı'da yoktur." (Mervezi, Kadru's-Salat: 930)

NAMAZ KILMAYAN İSLAM MİLLETİNDEN ÇIKMIŞTIR

Ubade ibn Samit (ra)'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (sav) bize şöyle tavsiyede bulundu: "Allah (cc)'a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Namazı da bilerek terk etmeyin. Her kim ki bilerek kasden namazı terk ederse İslam milletinden çıkmıştır." (Usulü's-Sünne: 1523, ibn Ebi Hatim)Yezid ibn Meryem (ra) şöyle dedi: Umer (ra) Muaz ibn Cebel (ra)'ın yanından geçerken "Ya Muaz, bu ümmeti ayakta tutan nedir?" diye sordu. Muaz (ra)'da şöyle cevab verdi. "Bu ümmeti ayakta tutan esas üç'dür. Ve o üç esas kurtuluş vesileleridir, 1- İhlas (Tevhid). O ise İSLAM'dır (Allah'ın insanları üzerinde yarattığı din). 2- Namaz, Namaz ise milliyettir. 3- İtaat. O ise ismettir. (Yani hatalardan korunmaya vesiledir). (Taberi Tefsiri: 21/40, Usulü's-Sünne: 1530)

NAMAZ KILMAYAN ALLAH (CC)'IN KORUMASINDAN ÇIKMIŞTIR

Ebu'd-Derda (ra) şöyle dedi: "Dostum Muhammed (sav) bana şöyle tavsiyede bulundu. Parça parça kesilsende, yakılsanda Allah (cc)'a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse Allah (cc)'ın koruması ondan uzaklaşmıştır." (Müsned:5/238, ElBani Sahihi ibn Mace:3529)Ubeyd El-Kelai (ra) şöyle dedi: Mekhul (rh) elimden tutarak: "Ya Eba Vehb, Farz olan bir namazı kasden terk eden bir kimse için ne diyorsun?" dedi. Ben de Mekhul (rh)'e "Asi bir mü'mindir." dedim. Elimi daha fazla sıktı ve sonra şöyle dedi: "Ya Eba Vehb, İmanın şanı nefsinde daha kuvvetli olsun. Kim ki bir farz namazını kasden terk ederse Allah (cc)'ın koruması ondan kalkmıştır. Kimden de Allah (cc)'ın koruması kalkarsa o kimse kafir olmuştur."(Abdurrezzak Musannaf: 5008, İbn Ebi Şeybe: İman: 129 sahih olarak rivayet ettiler.)

NAMAZ KILMAMAK KİBİR'DİR, KİBİR'Lİ KİMSE DE CENNETE GİREMEZ

Allah (cc) kendi ayetlerine inanan mü'min kullarını Kur'an'da şöyle anıyor:"Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki, ayetlerimizle kendilerine öğüt verildiği zaman secdeye kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler. Onlar kibirlenmezler." (Secde Suresi: 15)Kibirlenerek isyan edenler ve Allah (cc)'ın ayetlerini yalanlayanlar için ele Rabbimiz yine Kitap'ında şöyle buyurmaktadır: "Kendilerine Kuran okunduğu zaman secde etmezler (namaz kılmazlar). Bilakis o kafir olanlar Allah (cc)'ın azabından korkmayarak yalanlarlar." (İnşikak Suresi: 21/22)"Onlara 'rüku edin' (namaz kılın) dendiği zaman rüku etmezler (namaz kılmazlar) Yalanlayanların o gün vay haline" (Mürselat Suresi: 48/49)Allah (cc) Adem (as)'i yarattığı zaman melekleri Adem (as)'le imtihan etmek istedi. Meleklere hitaben söyle buyurdu:"Biz meleklere 'Adem'e secde edin' demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak iblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi de kafirlerden oldu." (Bakara 34)Allah (cc)'ın kıyamete kadar geçerli ve değişmez kitabı olan Kuran'da . İblis'le ilgili olarak verdiği bu örnek namaz kılmaktan yüz çeviren ve böylece kibirlenen herkes için apaçık bir örnektir.Ebu Hureyre (ra)'den rivayet edilmiştir: Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Adem oğlu secde ayetini okuyup secde ettiği zaman şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der: Helak oldum. Adem oğlu secde etmekle emrolundu da secde etti ve cennet onun oldu. Halbuki ben de secde ile emrolunmuştum fakat ben secde etmekten yüz çevirdim. Artık ateş benim içindir." (Sahih-i Müslim: 81 rivayet edilmiştir)Allah (cc) şöyle buyuruyor:"Bana kulluk etmekten yüz çevirip büyüklenenler muhakkak ki alçalmış kimseler olarak cehenneme gireceklerdir." (Mü'min Suresi: 60)Abdullah İbn-i Mes'ud (ra) şöyle dedi: Rasulullah (sav)"Kalbinde hardal tanesi kadar imanı bulunan kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete giremez." buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir.)Namaz kılmamak en büyük kibirlerden olduğuna göre namaz kılmayarak Allah (cc)'a karşı kibirlenenler de cennete giremeyeceklerdir.

NAMAZ KILMAYAN KİMSE KÜFÜR ÖNDERLERİ İLE BERABERDİR

Abdullah ibn-i Amr ibn As (ra)'den rivayet edilmiştir:Bir gün Rasulullah (sav) 'namaz'dan konuştu. Buyurdu ki: "Her kim şu beş vakit namazı eksiksiz kılarsa namazı, kıyamet gününde ona bir aydınlık, hakkında delil ve kurtuluş olur. Her kim de bu beş vakit namazı gereği gibi kılmazsa kıyamet gününde Karun'la, Haman'la, Firavun'la ve Ubeyy ibn-i Halefle birliktedir." Rasulullah (sav)'in bu hadisinde isimlerini saydığı bu kimseler küfrün önderleri ve elebaşlarıdır. (Müsned: 2/169, Darimi: 2/301, İbn-i Hibban: 1448)İbn-i Kayyım (rh) diyor ki: "Namaz kılmayan kimsenin bu dört kişi ile birlikte olacaklarının haber verilmesinin sebebi şudur: Bu dört kişi küfrün önderleridir. Burada çok açık bir işaret vardır. Her kim ki malının meşguliyeti ile namaz kılmazsa Karun ile, mülkünün meşguliyeti ile kılmazsa Firavun'la, makam ve mevkisi sebebi ile kılmazsa Haman'la birlikte ve ticaretinin meşguliyeti ile kılmazsa Ubeyy İbn-i Halefle birliktedir.

NAMAZ KILMAYAN KİMSE KUR'AN AYETLERİNİ VE AHİRET GÜNÜNÜ İNKAR ETMİŞTİR.

Allah (cc) bu konuda değişmez ve değiştirilmez kitabımız Kur'an'da buyuruyor ki:"O halde onlara ne oluyor ki iman etmezler. Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmezler (Namaz kılmazlar). Daha doğrusu kafir olanlar yalanıyorlar. Halbuki Allah (cc) içlerinde ne sakladıklarını en iyi bilendir. Onun için sen onları acıklı bir azab ile müjdele! Ancak, iman edip salih ameller işleyenler müstesna. Onlar için bitmez tükenmez bir mükafaat vardır." (İnşikak suresi: 20-25)(not:secde ayeti..)Bu ayetlerin özeti şudur: Onlara ne oluyor ki namazın farz olduğu Kur'anla bildirildiği halele 'namaz kılarak, iman etmezler' Aslında namaz kılmayarak kafir olanlar hesap gününe inanmıyorlar. Her ne kadar iman ettiklerini söyleseler bile bu söz onların dillerinde kalıyor. "İnsanlardan bir kısmı vardır ki "Biz Allah(cc) ve Ahiret Günü'ne inandık" derler.Halbuki onlar iman edenler değillerdir"(Bakara Suresi: 8)"Onlara 'rüku edin' dendiği zaman, rüku etmezler. Yalanlayanların o gün vay haline! Artık Kur'an ayetlerinden sonra neye inanacaklar" (Mürselat Suresi: 48-50)"Tasdik etmedi, namaz da kılmadı. Ancak, yalanladı ve yüz çevirdi" (Kıyamet Suresi: 31-32)

NAMAZ KILMAYAN KİMSENİN ŞEFAATÇİSİ YOKTUR

"Kitapları sağ tarafından verilenler cennettedirler. Mücrimlerden sorarlar.'Sizi bu sakar cehennemine sokan nedir?' Onlar şöyle derler: 'Biz namaz kılanlardan değildik, yoksula yedirmezdik, batıla dalanlarla dalıyorduk, hesap gününü de yalan sayardık. Nihayet bize ölüm gelip çattı. Fakat şefaatçi hırın şefaati onlara fayda vermez" (Müddessir Suresi: 40-48)Allah (cc)'ın bu ayetinde anlatılan mücrimlerin ahirette şefaatçıların şefaatından mahrum olmaları dört nedenden dolayıdır.1- Namaz kılanlardan olmadıkları için2- Yoksula yedirmedikleri için3- Kafirlerle oturup kalktıkları için4- Hesap gününü yalanladıkları içinKimi gayretsizlerin ve imanın ne demek olduğunu kavrayamayan kimselerin dediği gibi namazı terk-eden kimse kafir olmayıp da büyük günah işleyen kimseler sınıfından olsaydı o zaman, şefaatten mahrum kalmamaları gerekirdi. Çünkü Rasulullah (sav) 'in şefaati bu konu ile ilgili sahih bir hadiste de belirtildiği gibi ümmetinden büyük günah sahihleri içindir.Ebu Said El-Hudri (ra)'den rivayet edilmiştir: Rasulullah (sav) bir gün hutbe okurdu. Tam şu ayete geldi. "Her kim Rab'bine mücrim olarak varırsa şüphesiz ki ona cehennem var; orada ne ölür ne de yaşar. Kim de ona mü'min olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa işte onlara da en yüksek dereceler var." (Taha: 74-75)"Cehennem'e girenler oralıdırlar. Orada ne ölürler ne de yaşarlar. Ebedi cehennemlik olmayanları ise cehennem hafif bir ölümle öldürür sonra ela "şefaat edecekler gelirler ve şefaat ederler" Onlardan bir topluluk alınarak 'hayevan veya 'hayat' denilen bir nehre getirilirler. Orada yıkanırlar sonra da sel kenarında biten otlar gibi hayat bulurlar" (Müsned: 3/20)Başka bir ayette de Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Artık müslümanlara mücrimlere davrandığımız gibi mi davranacağız? O kıyamet gününde 'sak' açılacak da bütün mücrimler secdeye çağırılacaklar. Fakat güçleri yetmeyecektir. Gözleri düşkün bir halde kendilerini bir zillet saracaktır. Halbuki Vaktiyle (dünyada) başları selamette iken bu namaza davet olunuyorlardı da kılmıyorlardı. O halde bu Kur'an'ı yalanlayanları sen bana bırak. Biz onları, bilemeyecekleri yönden derece derece azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veririm. Çünkü, benim azabım çok şiddetlidir" (Kalem Suresi: 35-45)Başka bir ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Yiyin, zevklenin dünyada biraz. Çünkü, siz mücrimlersiniz. (Allah'ın hükümlerini) yalanlayanların o gün vay haline. Artık, Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?" (Mürselat Suresi: 46-50)Bir başka ayette de yine Allah (cc) şöyle buyuruyor:"Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgın ateşler içindedirler. O gün yüzleri üstü ateşe sürünecekler ve onlara: 'Tadın sakar cehenneminin dokunuşunu!' denilecek" (Kamer Suresi: 47-48)

NAMAZ İSLAM'DANDIR

Umer ibn-i Hattab (ra)'dan rivayet edilmiştir:Bir gün Rasulullah (sav)'in yanında bulunurken birden bire yanımıza elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah üzerinde yolculuk eseri görünmeyen ve bizden de kimsenin kendisini tanımadığı bir zat çıkageldi. Nihayet Rasulullah (sav)'in yanına oturdu. Öyle ki, iki dizini onun iki dizini dayadı. İki avucunu da kendi dizleri üzerine koydu. Ve "Ya Muhammed bana İslam'dan haber ver" dedi. Rasulullah (sav) "İslam Allah (cc)-dan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)'in O'nun Rasulü olduğuna şehadet etmendir. Namazı kılman, zekatı vermen Ramazan ayının orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse beyti haccetmendir" buyurdu. Soruyu soran da "Doğru söyledin" dedi. Umer (ra) diyor ki:"Biz ona hayret ettik, hem soruyor hem de Rasulullah (sav)'ı doğruluyordu." (Müslim: 8/14)Namaz'ın İslam'dan okluğuna dair bir başka rivayette Mihcan (ra)'ın olayıdır:Bir gün Rasulullah (sav) ile bir mescitte iken namaz için ezan okunur, Rasulullah (sav) kalkarak cemaate namazı kıldırıp yerine döner. Bakar ki, Mihcan (ra) daha hala yerinde. Rasulullah Mihcan (ra)'a dönerek "Senin cemaatla namaz kılmana ne engel oldu ki, yoksa sen müslüman birisi değil misin?" dedi. Mihcan (ra) "Evet Ya Rasulullah! Ben müslüman birisiyim, fakat ben bu namazı evimde kılmıştım" dedi. Rasulullah (sav) da: "Cemaate geldiğinde namazı evde kılmış bile olsan cemaatle tekrar namaz kıl" buyurdu.(Malik: 1/32, Ahmed: 4/34, İbn-i Hibban 433, Hakim: 1/44 rivayet etmişlerdir.)Konu ile ilgili bir başka rivayette şu şekildedir:Umer İbn-i Hattab (ra) şöyle demiştir: "Namazı terk edenin islam'dan nasibi yoktur" (Malik 1/40, Sünen-i Darekutni 2/52, Abdurrezzak Musannef: 5010 rivayet etmişlerdir.)

NAMAZ, ALLAH (CC)'A İMANIN SEMBOLÜDÜR

Ebu Cemre'den, şöyle dedi: Ben İbn-i Abbas (ra)'ın önünde onunla insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. Derken İbn Abbas (ra).'a bir kadın geldi. Ona 'cer' denilen testinin şırasından soruyordu. İbn-i Abbas ona şöyle dedi: Abdu'l-Kays heyeti Resulullah (sav)'a geldi. Resulullah (sav) "Siz kimlerin heyetisiniz?" Ya da "siz kimlersiniz?" diye sordu. "Biz Rabiadanız; dediler. "Cemaat hoş geldi" Ya da "heyet hoş geleli, sefa geleli. Utanıcılar ve pişmanlık duyucular olmayarak" buyurdu. Bunun üzerine: "Ya Rasulullah! Biz sana çok uzak mesafelerden geliyoruz. Seninle bizim aramızda Mudar kafirlerinden şu kabile vardır. Biz sana, haram aydan başka bir zamanda gelmeye muktedir olamıyoruz. O halde bize özlü bir şey emret de geride bıraktıklarımıza da öğretelim ve o sebeple ele cennete girelim" dediler. Rasulullah (sav) onlara dört şey emretti, dört şeyden de nehyetti: Rasulullah (sav) onlara, 'bir olan Allah(cc)'a iman etmeyi emretti' sonra da "bilir misiniz bir olan Allah (cc)'a iman etmek ne elemektir?" diye sordu. "Allah (cc) ve O'nun Rasulü en iyi bilendir" elediler. "Tek olan Allah (cc)'a iman etmek." Allah (cc)'dan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)'in Rasulullah (sav) olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetin beşte birini ödemenizdir." buyurdu. (Buhari: 53 ve Müslim: 17)Ey okuyucu! Alıntıladığımız hadis'de bir çok bağnazın duyup istifade edeceği faydalar vardır. Bu faydaları anlatmadan geçmek doğru olmayacağı için herkesin anlayabileceği bir metotla açıklamayı uygun görüyoruz. Hadis'in içerdiği faydalar şunlardır:1- İslam'ı öğrenmek isteyene ilk emredilecek şey 'bir olan Allah (cc)'a iman etmektir.2- 'Bir olan Allah (cc)'a iman etmenin' İslam'ın tüm gereklerini yerine getirmek dernek olduğunu da bu hadis'den öğreniyoruz.3- 'Bir olan Allah (cc)'a iman'ın' sadece dil ile sözlü ifade ve kalb ile doğrulama olmayıp, organlarla amel etmek demek olduğunu öğreniyoruz.4- Özellikle konumuz ile ilgili 'namaz'ın Allah (cc)'a iman etmekten olduğunu öğreniyoruz."Böylelikle biz de, "Amel iman'dan bir bölüm değildir" diye iddia eden ve "namaz iman'dan değildir" diyen amelsiz ve ucuzcu mürcie topluluğunun ve bu fırkanın zamanımızdaki savunucularının görüşlerini çok net ve açık bir şekilde çürütüyor bize Kitab ve Sünnet'e uymayı nasip eden Rab'bimize hamd ediyoruz.Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:"İşte bu adları geçenler, Allah (cc)'ın kendilerine nimet ihsan ettiği elçilerden, Adem (as)-soyundan ve gemide Nuh (as) ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim (as) ve İsmail (as) neslinden, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Kendilerine Rahman olan Allah (cc)'ın ayetleri okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı. Sonra o kimselerin arkalarından bir nesil geldi ki, 'namazı terk ettiler' ve şehvetlerine uydular; bunlar da cehennemdeki 'gayya' vadisine atılacaklardır. Ancak, tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenler müstesna; çünkü bunlar, zerre kadar zulme uğratılmayacaklar, Cennete gireceklerdir." (Meryem Suresi: 58/59/60)Görülüyor ki elçiler ve salih kimselerden sonra gelen kötü neslin terk etmiş oldukları şey sadece namaz'dır. Eğer namaz'ı terk edenin iman'ı olsaydı hemen takib eden ayette 'ancak tevbe edip iman eden' ve salih amel işleyenler müstesna' denir miydi?Şehvetlerine uymaya gelince, artık namaz'ı terk ettikten sonra onları kötülükten koruyan kalkanları ellerinden gitmiştir. Zira Allah (cc) şöyle buyuruyor:"Namaz'ı kıl. Gerçekten namaz, kötü işten ve münker'den alıkor" (Ankebut Suresi: 45)Taberi (rh) tefsirinde şöyle diyor: "Allah (cc)'ın nitelendirmiş olduğu 'namaz'ı terk eden bu kötü nesil mü'min olsalardı Allah (cc) iman edenleri onlardan ayırmazdı. Ve denilmiştir ki: "Sözü edilen bu kötü nesil bu ümmet'tendir. Bunlar Son Dönem'de olacaklardır."Ata İbn-i Rabah'da eliyor ki: "Bu kötü nesil ümmet'i Muhammed'dendir."Mücahid (ra)'da diyor ki: "Bu kötü nesil kıyamete yakın, ümmet-i Muhammed'in salihleri gittikten sonra gelecektir" diyor. (Taberi Tefsiri 16/99)İşte o kötü nesil namazı inkar ederek değil sadece şehvetlerine uyarak terk ettikleri için 'gayya vadisi'ne atılacaklardır.Ayetlerde de görülüyor ki, 'namaz'ı terk edenler' iman etmemekle ve küfür'le suçlanıyorlar sonra da iman edenler onlardan müstesna kılmıyor. Eğer namazı terk eden 'kafir olmasaydı iman edenler namazı terk edenlerden müstesna kılınır mıydı?Zannedilmesin ki bu bizim yorumumuzdur. Zira Allah (cc)'ın kendilerinden razı olduğu sahabe de böyle demiştir:Ebu'd-Derda (ra)'nın rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: 'Namaz'ı olmayanın iman'ı da yoktur." (Sahih-i Tergib El-Bani 574)

BİR VAKİT NAMAZI TERK EDENİNİN BÜTÜN AMELLERİ GEÇERSİZ OLMUŞTUR

Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:"Gerçekten sana ve senden öncekilere şöyle vahy olundu: Eğer Allah (cc)'a ortak koşarsan, muhakkak amelin boşa gider. Ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursun." (Zümer Suresi: 65)"Kim küfrederse bütün yaptıkları batıl olmuştur. Ve O, ahirette hüsrana uğrayanlardandır."(Maide Suresi: 5)Ebu'd-Derda (ra)'den şöyle dedi:Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Her kim ki bilerek namazı terk ederse bütün amellerini boşa çıkarmıştır."(Bu Hadis'i İmam-ı Ahmed (rh) Müsned'in de rivayet etmiştir.)Yukarıdaki ayetlerde, Allah (cc)'a şirk koşanın ve iman'ın gerekleriyle amel etmeyip ele kafir olanların, yapmakta oldukları amellerinin hepsinin batıl olduğu ifade edilmektedir.Allah (cc) buyuruyor ki:"Gerçekten kafir olup da Allah (cc) yolundan yüz çevirenler, hak kendilerine belli olduktan sonra elçilere karşı gelenler, Allah (cc)'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah(cc) onların amellerini boşa çıkarır." (Muhammed Suresi: 32)Konumuza daha da açıklık getiren başka bir ayette de Allah (cc) şöyle buyuruyor:"Onlara: 'rüku edin', denildiği zaman, rüku etmezler. Yalanlayıcıların o gün vay haline." (Mürselat Suresi: 48/49)Tevhid imanına sahip olanlar için Allah (cc)'ın en büyük emirlerinden olan namaz emri kendisine ulaştığı halde Allah (cc)'a itaat edip de namaz kılmayanlar bu isyanları ile yapmakta oldukları salih amellerini de boşa çıkarmaktadırlar. Zira Allah (cc) ve Resulü (sav) 'ne yapılan isyan, yapılan diğer amelleri de batıl eder.Allah (cc) Kur'an'da şöyle buyuruyor:"Ey iman edenler Allah (cc)'a ve Resulü (sav)'ne itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın." (Muhammed Suresi: 33)Ebu'l-Müleyh'den, şöyle eledi: Biz Bureyde (ra) ile bulutlu bir günde gazada bulunuyorduk. Bureyde (ra) bize hitaben "ikindiyi ilk vaktinde kılınız" dedi. Çünkü Resulullah (sav) "Kim ikindi namazını terk ederse onun bütün amelleri boşa gitmiştir" dedi: (Buhari (553) rivayet etmiştir.)

NAMAZ KILMAYAN KİMSE ALAH (CC)'DAN KORKMAMAKTADIR

"Allah (cc)'a dönüp itaat edin. O'ndan korkun ve namazı kılın da müşriklerden olmayın."(Rum Suresi: 31)Allah (cc) kendisine iman eden kullarına Rablerinden korkarak namaz kılmalarını emrediyor. Ve O'ndan korkan kulları da Rablerine itaat ederek secdelere kapanıyorlar.Ukbe İbn Amir (ra) Resulullah (sav)'i şöyle derken işittiğini haber verdi: Resulullah (sav) şöyle dedi: "Dağ tepelerindeki koyun çobanından Allah (cc) hoşlanır. Zira O namaz için ezan okur ve 'namaz kılar'. Allah (cc) da şöyle buyurur. 'Şu kuluma bakın, ezan okuyup namaz kılıyor ve benden korkuyor'. Ben de O kulumun günahlarını bağışladım ve O'nu cennetime koyacağım" eler. (Ebu Davud (1203) ve Nesei (2/20) Ahmed (4/145) İbn Hibban (260) ve Taberani Kebir ele (17/833) sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.)Allah (cc) 'namaz kılan kulu için' kendisinden korktuğunu söylüyor. Ne dersiniz? Namaz kılmayan içinde aynı söz söylenir mi? Eğer aynı kelime namaz kılmayana da söylenmiş olsaydı, namaz kılan ile kılmayan arasında hiç bir fark olmazdı. Bu şanı Yüce Allah (cc)'ın adaletine yaraşmaz. Hem şunu ela iyi bilmek gerekir ki bir olan Allah (cc)'dan korkmak 'la ilahe illallah'tır' gereklerindendir.Bunu açıklayan bir ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Ben'den başka hiç bir ilah yoktur. Öyle ise ben'den korkunuz." (Nahl Suresi: 2)

DİN'DEN EN SON TERK EDİLEN AMEL NAMAZDIR

Enes İbn-i Malik (ra)'elen din'de en son terk edilen amelin namaz okluğuna dair bir hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis ise şudur:Nebi (sav) buyurdu ki: "Dininizden ilk terk edeceğiniz şey emanettir. En son da namazı terk edersiniz."(Bu Hadis'i Ebu Nuays Hıyle'de 6/265, Ahbar'da 2/213 İbn Mesud'dan Taberani rivayet etmişlerdir)Evet Din'de en son terk edilen 'namaz olduktan sonra, artık böyle bir kişide din'den hiçbir şey kalmamıştır. Çünkü daha önceden de alıntıladığımız hadislerde açıklandığı üzere namaz'ı terk edenin dini yoktur.

NAMAZ KILMAYAN KİMSE ÖLDÜRÜLÜR

"O haram olan aylar çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe ederler, namazı kılıp zekatlarını verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Gerçekten Allah (cc) bağışlayandır, merhamet edendir. (Tevbe: 5)Allah (cc) Rasulü (sav)'ne ve mü'minlere hitaben, savaşılması haram olan aylar çıktıktan sonra müşriklerle savaşmalarını emrediyor. Allah (cc) öldürülecek müşriklerin öldürülmeden önce yakalanıp, geçit yerleri kesilip tutuklanmalarını emrediyor.Bu müşriklerin karılarını, çocuklarını ve mallarını müslümanlara ganimet olarak helal kılıyor.Öldürülmekten, mallarını ve ırzlarını müslümanlardan kurtarabilmeleri için de üç şarttan söz ediliyor.1- Şirkten dönerek tevbe etmek.2- 'Namaz kılarak' tevbe ettiğini amelle doğrulaması. Zira namaz kılmadığı müddetçe Kelime'i tevhidi tasdik etmemiş hükmündedir.. Bunun içindir ki, Allah(cc) şöyle buyuruyor:"Tasdik etmedi, namaz'da kılmadı. Ancak yalanladı, ve yüz çevirdi." (Kıyamet Suresi: 31-32)"Onlara: 'rüku edin' denildiği zaman, rüku etmezler. Yalanlayıcıların o gün vay haline." (Mürselat Suresi: 48/49)Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Allah (cc)'ın 'namaz kıl! emrine itaat etmemek, Allah (cc)ın indirmiş olduğu hükümleri yalanlamaktır.3- Allah'ın farz kılmış olduğu 'zekat'ı vermektir.'Bu şartları yerine getiren her kişinin canı, malı ve ırzı müslümanlara haramdır. Bunların dışındaki günahları için de Allah (cc) bağışlayıcıdır.İmam Buharı (rh) bu ayet'in açıklamasında şu hadis'i zikrediyor.İbn Umer (ra)'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (sav) buyurdu ki:"Allah (cc)'dan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)'in Allah (cc)'ın Rasulü olduğuna şehadet, namazı kılıp zekatı eda edinceye kadar insanlarla savaşmak bana emrolundu. Onlar bunları yapınca kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak İslam'ın hakkı müstesna. Onların (sair ve gizli işlerinden dolayı olan) hesapları da Allah (cc)'a aittir." (Buhari (25)'ve Müslim (22) rivayet etmişlerdir.)Enes İbn-i Malik (ra)'dan, şöyle eledi: Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Ben insanlarla Allah (cc)'dan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)'in O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet edinceye, bizim kıblemize dönünceye, bizim kestiğimizi yeyinceye ve bizim namazımızı kılıncaya kadar savaş ulaklığım bana emredildi. Bunları yaptıkları zaman canları ve malları bize haram olur. Ancak İslam'ın hakkı müstesna olmak üzere Müslümanların, lehte veya aleyhte sahip oldukları bütün haklara sahip olurlar."(Bu Hadis'i Ebu Davud (2641) Tirmizi (2611) ve Ahmed (2/161/269) rivayet etmişlerdir.)Abdurrahman İbn Ebi Nuaym'dan, Ebu Said El-Hudri (ra)'den şöyle duyduğunu haber verdi: Ebu Said El-Hudri (ra) dedi ki:Ali İbn-i Ebi Talib (ra) Yemen'den Rasulullah (sav)'a tabaklanmış bir meşin içinde henüz toprağından tasviye edilmemiş altını cevheri göndermişti. Rasulullah (sav) bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı. Paylaştırdığı kimseler Uveyne İbn Hısn, Akra İbn Habis, Zeydu'l-Hayl, dördüncüsü ya Alkame İbn Ulase veya Amir İbn Tufeyl idi. Rasulullah (sav)'ın sahabelerinden bir kimse: "Biz bu ihsana bunlardan daha layık bulunuyorduk" dedi. Bu söz Rasulullah (sav)'a ulaşınca: "Siz bana itimat etmiyor musunuz? Ben yedi kat semanın üstündeki Allah (cc)'ın emin bir kuluyum. Sabah akşam bana gök yüzünün haberi, vahyi geliyor" buyurdu. Bunun üzerine, iki gözü çökük, yanağının iki elmacığı çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı,elbisesini yukarı çekmemiş bir kişi ayağa kalktı: "Ya Rasulullah! Allah'tan kork" dedi. Rasulullah (sav): "Yazıklar olsun sana! Ben, yeryüzündeki insanların Allah (cc)'dan korkmaya en layıkı değil miyim?" buyurdu. Sonra o kimse arkasına dönüp gitti. Halid İbn-i Velid: "Ya Rasulullah! Şunun boynunu vurayım mı?" dedi. Rasulullah (sav): "Hayır vurma! "Namaz kılan birisi olabilir" dedi. Bunun üzerine Halid: "Ya Rasulullah! Namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki, onlar gönüllerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler" dedi. Rasulullah (sav): "Ben insanların kalblerini açmaya, karınlarını yarmaya görevlendirilmedim" buyurdu. (Müslim 1064 rivayet etmiştir)Ubeydullah İbn-i Adiyy'den, Abdullah İbn Adiyy Rasulullah (sav)'den, tahdis ederek şöyle haber verdi. (Rasulullah (sav) bir gün ashabının arasında otururken, bir adam çıkageldi. Rasulullah (sav) konuşmasında sesini yükselterek şöyle dedi: "O kişi (yani öldürmeyi istediği adam için) Allah (cc)'dan başka ilah olmadığına şehadet etmiyor mu?" dedi. Adam da "Evet Ya Rasulullah, namaz kılıyor, fakat onun namazı yoktur" dedi. Rasulullah (sav)'de: "İşte ben, Allah (cc)'dan başka ilah olmadığına şehadet edip, namazı kılanları öldürmekten nehy olundum" dedi. (İbn-i Hıbban (12) ve Beyhaki 8/196)Görülüyor ki, kişinin malının, canının ve ırzının müslümanlara haram olması kişinin iman ederek namaz kılmasına bağlıdır.Hadis'lerde sadece namazı terk edenin öldürüleceğini ispat ediyor. Buna karşılık bir kişinin öldürülmesi için mutlaka üçünü birden terk etmesine gerek de yoktur.Zira sahih rivayetlerle sabittir ki,Ebu Bekir (ra) sadece zekat'ı vermeyenlerle savaşmıştır.

23 Aralık 2007 Pazar

ŞİİRLERİM.

20 Aralık 2007 Perşembe

Kurban Bayramı

Kurban Bayramı:
(Arapça: عيد الأضحى; 'Id ıl-'Udhā,
Farsça: عید قربان; Id-ı Kurban),
Müslümanlar tarafından Hicri Takvime göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan bir dini bayram. Zilhicce ayın onuncu, onbirinci ve onikinci günlerine 'Eyyâm-ı nahr' (Kesme günleri) ve bir önceki gün olan Zilhicce ayın dokuzuncu gününe Arefe denir.
Ramazan Bayramı ile beraber İslam dinindeki en önemli iki bayramdan biridir.
Kurban Bayramı, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olun birçok ülkede dinî bayram olmasının yanı sıra
resmî tatil ilan edilir. Kurban Bayramı, aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke'de hac farizasını ifa ettikleri vakittir. Bayramda da Bayram Namazı kılınır ve Bayram hutbesi okunur.
__________
Arapça, Hami-Sami Dilleri Ailesi'nin Sami koluna mensup bir dildir. Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'da halkın çoğunluğunca,İran'da ise Arap azınlıklarca kullanılmaktadır.
Kuran-ı Kerim'in Arapça olması nedeniyle Arap dili İslâm dininde özel bir yere sahiptir.

Farsça (فارسی ), İran'da konuşulan Hint-Avrupa dil ailesine mensup dildir.

18 Aralık 2007 Salı

ALİMLER YILDIZLAR GİBİDİR

بسم الله الرحمن الرحيم
Alimler:

Sure 22 Ayet 54-
Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah iman edenleri doğru yola iletir.

Sure 28 Ayet 80-
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükafat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur” dediler.

Sure 29 Ayet 43- 
İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.

Sure 3 Ayet 18 - /Sure Ayet 7Sure -35 /Ayet 28 Sure - 39/9-
Sure Ayet 162-
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.
Sure 58 Ayet 11-

16 Aralık 2007 Pazar

Allahdan Başkasına Yemin

Yaratıklara yemin etmek cumhura göre haram olup Ebû Hanîfe'nin görüşü ile Şafii ve Ahmed b. Hanbel'in mezheblerinde iki kaviden biri de bu şekildedir; bu noktada sahabenin icmâından da bahsedilmektedir. Bu şekildeki yeminin tenzîhen mekruh olduğu söylenmişse de birinci görüş daha doğrudur. Hattâ Abdullah b. Maes'ûd, Abdullah b. Abbâs ve Abdullah b. Ömer şöyle derlerdi: «Allah'tan başkasına doğru yemin etmektense Allah'a yalan yemin etmek bana daha ehvendir». Öyle... Çünkü Allah'tan başkasına yemin şirktir, şirk ise yalandan daha beterdir.

Sâdece peygamberlere yemin edilip edilmeyeceği hususunda bir ihtilâfın olduğunu biliyoruz. Nitekim Hz, Peygamber'e yemin konusunda İmâm Ahmed 'ten iki rivayet aktarılmıştır :

Birinci rivayete göre cumhurun, İmâm Mâlik, Ebû Hanîfe ve Şafiî'nin kail oldukları gibi, bu tarzla yemin mün'akid olmaz, yâni geçerli değildir.

İkinci rivayete göre ise mün'akid olur. el - Kâdi ile onun yolundan gidenler gibi, îmânı Ahmed'in ashabından (ekolüne mensup fakîhlerden) bir grup bu görüşü benimsemiş, İbnü'l-Münzir (Ebûbekir Muhammed b. İbrahim b. el-Münzir en Nisâbûrî (319/931) : Büyük fakîh ve müctehid. Fıkha dâir bir çok eseri olup en Önemlilerinden birisi «el-Mebsût»tur. Mekke'de vefat etmiştir (Zirikli, A'lâm V/294). )de bunlara muvafakat etmiştir. Bu zevattan birçoğu bu konudaki münâkaşayı sâdece Peygamber Efendimiz'e hasrederken İbn Akil (Ebül-Vefâ Alî İbnü Akil el-Bağdâdi (513/1119) : Hanbelî ulemasındandır. Gençliğinde Mûtezili fikirlere sahip çıktı; bilâhare dönüp zamanında Hanbelîlerin sayılı fakîhlerinden oldu. Fıkha ve diğer ilimlere dâir muhtelif eserleri vardır (Ziriklî, A'lâm lV/313). ) bu hükmü diğer peygamberlere de taşırmıştır. Şayet kendisine yemin edilen varlık bir peygamber ise keffâretin gerekli olacağı, son derece zayıf ve hem usûle, hem de nasslara ters bir görüştür. Allah'a karşı bu varlığa yemin etmek - bu varlık aracılığıyla istekte bulunmak da ona yemin manasınadır- de bu kabildendir.

İsteği ifâde ederken kullanılan «bâ» harf-i cerrinden, yemin değil de sebep anlamı (ki ikisi arasında fark vardır) kasdedildiği zamanki bir kul vasıtasıyla istekte bulunmak mes'elesine gelince: Peygamber Efendimiz, yemini yerine getirmeyi emretmiştir. Buharî ve Müslim'de, O'nun şöyle buyurduğu kaydedilir: «Allah'ın öyle kulları vardır ki Allah'a karşı yemin etse Allah onun yeminini mutlaka yerine getirir». Hz. Peygamber bu sözü, Enes b. Nadr şöyle dediği zaman söylemişti: «Rubeyyi'nin dişi kırılacak mı? Hayır, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki onun dişi kırılmayacaktır». Hz. Peygamber: «Ama ey Enes, Allah'ın Kitabı (ndaki hükmü) kısastır!» demiş, bunun arkasından da karşı tarafı, diyete razı oldukları için affetmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«Allah'ın Öyle kulları var ki, Allah'a karşı yemin etse Allah onu yalancı çıkarmaz» buyurmuşlardı.(Buhârî,'Sulh 8. Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiye bu hadîsten sadece konu ile ilgili bölümleri almıştır. Burada anlam bütünlüğü açısından olayın tümünü bilmek gerektiğinden, hadîsin tüm anlamını veriyoruz: Enes b. Nadr'ın kızı olan Rubeyyi' bir cariyenin ön dişini kırmıştı. Rubeyyi'in akrabaları diyet verip karşı tarafın affını isteyerek olayı kapatmak istediler. Fakat cariyenin kavmi buna razı olmuyor ve kısas istiyordu. Anlaşamayınca Hz. Peygamber'e geldiler. Hz. Peygamber de kısas uygulamasını emretti. Bunun üzerine Enes b. Nadr: «Rubeyyi'in dişi kırılacak mı ya Resûlâllah? Hayır, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki onun dişi kırılmasın» dedi. Resûlüllah: «Ama ey Enes, Allah'ın Kitâbı(ndaki hükmü) kısastır!» buyurdu. Bunu takiben cariyenin yakınları diyete razı olup kısastan vazgeçtiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: «Allah'ın öyle kulları var ki, Allah'a karşı yemin etse Allah mutlaka onun yeminini yerine getirir» buyurdu.)

Bu anlama işaret eden bir başka hadîs daha vardır:

«Nice saçı dağınık ve tozlu, kapılardan kovulan kişi vardır ki, Allah'a karşı yemin etse Allah onun yeminini mutlaka yerine getirir» (Müslim, Birr 138, Cennet 48) .

Bu hadîsi İmâm Müslim ve diğer muhaddisler tahric etmişlerdir. Hz. Peygamber şöyle buyurur:

«Size Cennet ehlini haber vereyim mi? Her zayıf olan ve zayıf görülen kişi ki, o Allah'a karşı yemin etse Allah onu yalancı çıkarmaz. Cehennem ehlini de bildireyim mi? Her insafsız, büyüklük taslayan kibirli!» (Buhâri, Eymân 9, Edeb 61; Müslim, Cennet 46, 47)

Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.

Enes b. Nadr hadîsi ile İmâm Müslim'in Sahîh'indeki ferd haberlerden («Ferd haber»,- isnadın herhangi bir yerinde râvisi tek kalmış haber olup, umumiyetle garîb haber'e müteradif olarak kullanılmaktadır (Bkz. Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 108). )olan diğeri işte bu şekildedir. Hz. Peygamber'in: «Allah'ın öyle kulları var ki, Allah'a karşı yemin etse Allah onun yeminini mutlaka yerine getirir» ifâdesinden sonra «Berâ b. Mâlik, bunlardandır »dediği de rivayet olunur.(Tirmizî, Menâkib 55). Müslümanlarla kâfirler arasındaki savaş şiddetlendiği zaman Berâ b. Mâlik'e: «Ey Berâ, Rabbine yemin et de bize yardım etsin» derler. O da yemin eder ve bu vesileyle kâfirler yenilgiye uğrardı. Sûs'ta (Sûs, İran'da Hûzistan bölgesinde bir şehir olup Hz. Ömer gününde fethedilmiştir (Yakut el-Hamevî, Mu'cemü'l-Büldân, III/280-281). ), köprü üzerindeki savaşta: «Ey Berâ, Rabbine yemin et!» dediler. Bunun üzerine Berâ: «Ya Rabbi, onların sırtlarına vurma fırsatını bize vermen ve beni ilk şehid kılman için sana yemin ediyorum» dedi. Cenâb-ı Hak onun yeminini yerine getirdi; düşman yenilgiye uğradı, Berâ b. Mâlik de o gün şehid oldu. Bu Berâ, Enes b. Mâlikin kardeşidir. Öldürülmesine hiç kimsenin yardımı olmaksızın mübâreze ederek yüz düşman cengâverini öldürmüştü. Yalancı peygamber Müseylime ile yapılan savaşta arkasına payandalar konarak kapatılıp tahkim edilmiş bir kapıya hücum etmiş, payandaları söküp bahçeye atarak kapıyı açmayı başarmıştı.

Başkasına karşı Allah'a yemin etmek, yemin eden kişinin başkasına «şu işi mutlaka yapsın» diye and içmesidir. Bu kimse yeminle istenen şeyi yerine getirmez ve yemin yerini bulmazsa fukahânın bütününe göre keffâret, kendisinden yeminle bir şey istenene değil, yemin edene düşer. Nitekim bir şahıs kölesine, çocuğuna veya arkadaşına bir şeyi muhakkak yapsın diye yemin edip de bunlar isteneni yapmazlarsa, keffâret, yemini yerine gelmeyen yemin sahibi için gerekir.

Allah'dan Korkmak

Bazı insanlar, «yârabbî! Senden ve Senden korkmayanlardan korkarım» derler. Bu söz, doğru olmayan, boş bir sözdür. Aksine kula, yalnızca Allah'tan korkmak, O'ndan başka kimseden korkmamak gerekir. Çünkü Allah'tan korkmayanlar, kendilerinden korkulmaktan çok çok uzaktırlar ve buna değmezler. Onlar zâlimlerdir ve şeytanın dostlarıdır. Şeytanın dostlarından korkmak ise yasaklanmıştır. Ama «bana eziyyet edebilirler» denirse, bu ancak Allah'ın musallat etmesiyle olabilir deriz. Allah onların vereceği zararı senden uzaklaştırmak isterse uzaklaştırır, iş O'nun isteğine kalmıştır. Kuluna günahları sebebiyle bazı korkuları musallat eder. Sen Allah'tan korkar, sakınır, O'na dayanır ve tevekkül edersen, seni zararın her türünden korur, onları üzerine musallat etmez. Çünkü:
«Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona yeter» (65 Talâk 3) buyuruyor. Eğer musallat etmişse bu senin günahların sebebiyle ve o şeyden korktuğun içindir. Allah'tan korkar, günahlarından tevbe eder, O'na istiğfar edersen, sana onları musallat etmez. Nitekim:
«Onlar istiğfar ettikçe Allah onlara azab edecek değildir» (8 Enfâl 33) buyurur.
Eserlerde (haberlerde) şu var:
«Allah der ki: "Ben Allah'ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Hükümdarların mâliki, kalblerinin hâkimi benim. Onları perçemlerinden ben tutacağım. O halde kim bana itaat ederse, hükümdarların kalbini ona karşı merhametli kılarım. Kim bana isyan ederse, ona hükümdarları musallat ederim. Hükümdarlara takılıp kalmayın. Fakat bana tevbe ve itaat edin ki, onları size karşı şefkatli yapayım.»

Selamlaşma sırasında eğilmek

Selamlaşma sırasında eğilmek nehyedilmiştir. Nitekim Tirmizî şöyle rivayet eder:
«Kardeşiyle karşılaştığı zaman eğilen kimseyi Peygamber (s.a. v.)'e sorduklarında, buyurdular ki:
«Hayır, kalkmasın!» (Tirmizi, İsti'zan 31; İbn Mâce, Edeb 15; İbn Hanbel lll / 198) Çünkü rükû ve sücüd, Allah'tan başkasına yapılmaz. Rükû ve secde, selâm maksadıyla, bizim şeriatımız dışındaki şeriatlarda yapılırdı. Nitekim Yûsuf sûresinde :
«(Ebeveyni ve kardeşleri) Yûsuf'a secdeye kapandılar. Yûsuf dedi ki: 'Ey babacığım! Daha önce gördüğüm rüyanın işte ortaya çıkışı» (12 Yûsuf 100).
Bizim şeriatımızda ise, Allah'tan başkası için secde caiz değildir. Hattâ, yukarıda geçtiği üzere, Acemlerin birbirlerine yaptıkları gibi ayağa kalkmak nehyedilmişken, artık rükû ve sücûd nasıl olur da yasak olmaz? Yarım rükûlar (eğilmeler) da bu yasağa dahildir

15 Aralık 2007 Cumartesi

Hz.Muhammed(sav)'in Duası

Ebu Hureyre:

Ben müşrike annemi İslam'a davet ediyordum, fakat hep imtina ediyordu. Bir gün yine davette bulunmuştum, bana Resulullah (sav) hakkında hoşuma gitmeyen sözler işittirdi. Ağlayarak Aleyhissalatu vesselam'a gittim. "Niye ağlıyorsun?" diye sordu. "Ey Allah'ın Resulü" dedim, "annemi İslam'a davet ediyordum, hep bana imtina etti. Bugün de aynı davette bulundum, bu sefer sizin hakkınızda hoşuma gitmeyen sözler sarfetti. Ebu Hureyre'nin annesine hidayet vermesi için Allah'a dua ediverin!" dedim. Bu talebim üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Allahım! Ebu Hureyre'nin annesine hidayet et!" buyurdular. Ben, Aleyhissalatu vesselam'ın duasına sevinerek huzurlarından ayrıldım. Anneme geldiğim zaman, kapıya yöneldim. Kapı kapalıydı. Annem ayak seslerimi işitti: "Ebu Hureyre! Yerinde dur (içeri girme)!" diye seslendi. Ben su şırıltılarını işittim, yıkanıyordu. Yıkandı, entarisini giydi, alelacele başörtüsünü koydu ve kapıyı açtı. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir!" diyordu. Ben hemen Resulullah (sav)'a döndüm. Sevinçten ağlıyordum. "Ey Allah'ın Resulü! Müjde! dedim. Allah senin duanı kabul buyurdu. Ebu Hureyre'nin annesine hidayet nasip etti!" Aleyhissalatu vesselam Allah'a hamdetti ve hayırlı sözler söyledi.

_____

Müslim, Fezailu's-Sahabe 158, (2491)

Hz.ömerin Şehadeti

Hadis No : 1732

Ravi: Amr İbn Meymun el-Evdi

Tanım: Hz. Ömer hançerlendiği sabah ben ayaktaydım. O'nunla -yani Hz. Ömer'le- benim aramda sadece Abdullah İbnu Abbas (ra) vardı, iki saf arasından geçince, arada durup bakmıştı. Bir boşluk gördü ve "Safları düz tütün" dedi. Saflarda herhangi bir boşluk kalmayınca öne geçip tekbir getirerek namaza başladı, ilk rek'atte cemaat toplanıncaya kadar, muhtemelen Yusuf veya Nahi suresini veya bunlara mümasil bir süre okudu. (Rüküye gitmek üzere) tekbir getirmişti ki, hançerlendiği sırada "Köpek beni öldürdü" veya "...yedi" diye bir ses işittim. el-Ilc (mel'unu), iki ağızlı bir bıçak elinde olduğu halde (kapıya doğru) fırladı, sağında solunda kime rastladı ise hançer sapladı. O gün cemaatten tam on üç kişi yaralamıştı. Bunlardan dokuzu derhal öldü. Bir rivayete göre yedi kişi ölmüştür. Bu durumu gören Müslümanlardan biri, herifin üzerine bir bürnus attı. el-Ilc yakalandığını zannederek bıçağı kendisine saplayıp intihar etti. Hz. Ömer (ra), Abdurrahman İbnu Avf (ra)'ı tutup öne geçirdi. Ömer'in arkasındakiler de benim gördüklerimi gördüler. Mescidin yan tarafındakiler, olup biten ne idi anlayamamışlardı. Ancak onlar, "sübhanallah, sübhanallah" diyen Hz. Ömer'in sesini duyuyorlardı. Abdurrahman cemaate namazı kısa bir şekilde kıldırıp tamamlattı. Cemaat namazdan çıkınca Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Ey İbnu Abbas, bak beni kim öldürdü!" dedi. (İbnu Abbas) bir müddet dolaşıp döndü ve: "Muğire İbnu Şu'be'nin kölesi" dedi. Hz. Ömer (ra): "Allah canını alsın. Ben ona iyilik emretmiştim" dedi ve ilave etti: "ölümümü Müslümanlardan birinin eliyle yapmayan Allah'a hamdolsun. Sen ve baban, Medine'de el-Ilc'ların (İranlı kölelerin) çoğalmasını severdiniz." (Bu söz İbnu Abbas (ra)'ya idi) çünkü en çok köle Abbas (ra)'da vardı, İbnu Abbas (ra): "Dilerseniz yapayım -yani isterseniz onların hepsini öldürelim-" dedi. Hz. Ömer (ra): "Hayır, sizin dilinizle konuşmalarından, kıblenize müteveccih namaz kılmalarından, haccmizla haccetmelerinden sonra hayır!" dedi. Sonra evine taşındı. Onunla bizde gittik. Sanki insanlara o güne kadar hiç musibet gelmemişti. Birisi: "Korkarım ölecek!" bir diğeri: "Bir şeyi yok" diyordu. Nebiz (hurma şırası) getirildi, ondan biraz içti. Bu, karnındaki yaradan geri çıktı. Sonra süt getirildi, ondan da içti. O da yarasından geri çıktı, iyice anlaşılmıştı, Ömer (ra) ölecekti. Halk gelip kendisine senada bulunuyordu. Bir genç geldi: "Ey müzminlerin emiri, Allah'ın müjdesiyle sizi müjdeliyorum. Resulullah (sav)'la sohbetiniz var, bildiğiniz gibi İslama geçmiş hizmetleriniz var. Sonra başa geçtiniz ve adaletli oldunuz ve sonunda şehadet!" dedi. Hz. Ömer (büyük bir tevazu ile): "Bütün bunların (günahlarımı karşılayabilmesini, Allah'ın huzurunda) başa baş yeterli olmasını ne kadar isterim" diye cevapladı. Genç geri dönünce, izarının yere değmekte olduğunu gördü. "Onu bana çağırın" dedi (ve gelince): "Ey kardeşimin oğlu, giysini kaldır, öyle yapman giysini daha temiz kılar, Rabbine karşı muttaki ol!" dedi. Sonra bana yönelerek: "Ey Abdullah, araştır bakalım üzerimde ne kadar borç var!" dedi. Hesapladılar, seksen altı bin dirhem kadar borcu olduğu anlaşıldı. "Ömer ailesinin malı yeterse, bunu onların malından ödeyin. Yetmezse Beni Adiyy İbnu Ka'b'ın malından iste. Onlann malı da yetmezse Kureyş'in malından iste. Kureyş'ten başkasına gitme. Bana bedel bu malı öde. Mü'minlerin annesi Aişe (ra)'ye git ve: "Ömer sana selam ediyor", de. Sakın mü'minlerin emiri deme, bugün artık ben mü'minlerin emiri değilim" De ki: "Ömer İbnu'l-Hattab iki arkadaşıyla birlikte gömülmek için senden izin istiyor." Abdullah der ki: "İzin istedim, selam verip girdim. Hz. Aişe (ra) ağlıyordu. "Ömer sana selam ediyor, iki arkadaşının yanında gömülmek için izin istiyor" dedim. Hz. Aişe: "Onu ben kendim için düşünüyordum. Fakat Ömer'i bugün kendime tercih ediyorum" cevabını verdi. Geri dönünce Ömer'e: "İşte Abdullah İbnu Ömer geldi!" denildi. Hz. Ömer (ra): "Ne haber getirdin?" dedi. "İstediğiniz oldu, Hz, Aişe izin verdi" denilince: "Elhamdülillah" dedi, "nazarımda bundan daha mühim bir şey yoktu." Ruhum kabzedilince beni oraya götürün. (Oraya varınca, Aişe'ye tekrar) selam ver ve: "Ömer izin istiyor!" de. Eğer izin verirse beni içeri alın, eğer beni reddederse, beni Müslümanların mezarlığına götürün." O sırada mü'minlerin annesi Hafsa (ra) geldi. Kadınlar onu örtüyorlardı. Onu görünce kalktık. Ömer'in yanına girdi. Yanında bir müddet ağladı. Erkekler de izin istediler. Onlar için, içerde bir yere girdi, içeriden ağlamasını işitiyorduk. "Ey mü'minlerin emiri, dediler, vasiyet et, yerine birini tayin et!" "Ben, dedi bu işe Resulullah (sav)'ın kendilerinden razı olarak öldüğü şu altı kişiden daha layık birini bilmiyorum, -ve isimlerim saydı: Ali, Osman, Zübeyr, Talha, Abdurrahman İbnu Avf ve Sa'd (ra)." devamla dedi ki: "Size Abdullah İbnu Ömer şehadet ediyor. Onun hilafet işiyle hiçbir ilgisi yok, tıpkı kendisine gelen taziye heyeti gibi. Emirlik, şayet Sa'da isabet ederse, mesele yok. Aksi halde, kim emir olursa ondan istifade etsin. Bilesiniz, ben onu aczi veya hıyaneti sebebiyle azletmedim." Ömer şunu da söyledi: "Benden sonra gelecek halifeye Ensar'ı, Muhacirin'i, bedevileri ve taşra halkını vasiyet ediyorum." Ruhu kabzedilince, onu çıkardık. Yayan (Hz. Aişe'ye kadar) geldik. Abdullah selam verip: "Ömer izin istiyor!" dedi. "Alın içeri!" dedi ve derhal içeri alındı, iki arkadaşıyla birlikte oraya kondu. Defin işinden boşalınca, hilafet hey'eti toplandı. Abdurrahman İbnu Avf (ra): "Seçimin asgari ihtilafla yürümesi için) aranızdan üç kişi seçin!" dedi. Zübeyr (ra): "Ben reyimi Ali (ra)'ye verdim" dedi. Talha (ra) da: "Ben reyimi Osman'a verdim" dedi, Sa'd (ra): "Reyimi ben de Abdurrahman İbnu Avf'a verdim" dedi. Abdurrahman (ra) (Hz. Ali ve Hz. Osman'a yönelerek): "Hanginiz bu işten (halife adaylığından) çekilir, böylece, halifemizi belirleme işini ona bırakırız. Allah ve Müslümanlar onun üzerinde murakıbtır. O da kanaatince en iyi olanı araştıracaktır" dedi. Ancak bu iki şeyh (Hz. Ali ve Hz. Osman (ra) sükut ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman onlara: "Seçme işini bana bırakır mısınız? Allah en efdalinizi seçmem hususunda benim üzerimde murakıbdır!" dedi. O ikisi de: "Evet!" dediler. İkisinden birinin (Hz.Ali (ra)'nin elinden tuttu ve: "Senin Resulullah (sav)'a, yakınlığın, İslam'da da kıdemin, (önceliğin) var, bunu biliyorsun. Allah da üzerinde murakıbtır. Kasem ediyorum, seni seçecek olsam mutlaka adaletli olursun, Osman'ı seçecek olsam kesinlikle onu dinleyip itaat edersin." Dedi. Sonra diğerine yönelerek, ona da buna benzer sözler söyledi. Her ikisinden de imsak (yani kesin söz) aldıktan sonra: "Ey Osman kaldır elini!" dedi ve ona biat etti. Ali (ra)'de biat etti. Sonra (kapılar açıldı) Medine halkı da gelip Hz. Osman'a biat etti.

Kaynak: Buhari, Fedailu'l-Ashab 8, Cenaiz 96, Cihad 174, Tefsir, Haşr 5, Ahkam 43, 3

Hz.ömerin Adaleti

Hadis No : 1731

Ravi: İbnu Ömer

Tanım: Hz. Hafsa (ra)'nın yanına girdim, saçlarından su damlıyordu. Bana: "Babam, yerine halife tayin etmiyormuş biliyor musun?" dedi. Ben: "Tayin etmesi gerekir" dedim. "Etmiyor!" dedi. Abdullah der ki: "Bu hususta babamla konuşmak üzere yemin ettim, sustum ve sabahleyin eve gittim. Ama babamla konuşmadım. Sanki elimde bir dağ taşıyor gibi sıkıntılı idim. Nihayet dönüp babamın huzuruna girdim. Bana halkın durumundan sordu. Haber verdim. Sonra kendisine: "Halkın birşeyler söylediğini işittim. Onu size söylemeye azmettim. Sizin, yerinize halife tayin etmeyeceğinizi zannediyorlar. Halbuki sizin bir deve çobanınız veya koyun çobanınız olsa, sonra sürüyü bırakarak size gelse, siz mutlaka sürünün zayi olacağını bilirsiniz, insanlara nezaretin daha (ehemmiyetli ve) çetin olduğu da malumunuzdur" dedim. Bu sözlerim ona muvafık geldi ve bir müddet başını (yastığa) koydu. Sonra tekrar bana doğru kaldırarak: "Allah dinini, muhafaza edecektir. Ben yerime halife bırakmamış olsam meşrudur, çünkü Resulullah (sav) da yerine kimseyi bırakmamıştır. Şayet bir halife bırakacak olsam o da meşrudur, çünkü Ebu Bekir bırakmıştır" dedi. İbnu Ömer der ki: "Vallahi babam, Resulullah (sav) ile Hz. Ebu Bekir'i anmaktan başka bir şey yapmadı. Anladım ki, Resulullah (sav)'a hiç kimseyi denk tutmayacak ve yerine de kimseyi halife bırakmayacak"

Kaynak: Buhari, Ahkam 51; Müslim, İmaret 12, (1823); Tirmizi, Fiten 48, (2226); Ebu Davud, Haraç 8, (2939).

Hz.Ömerin Vefatı

Kaynak:

Hadis No : 1730

Ravi: Ma'dan İbnu Ebi Talha

Tanım: Hz. Ömer (ra), cuma günü hutbe verdi. Önce Resulullah (sav)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebu Bekir (ra)'i andı. Sonra da şunları söyledi: "Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar. Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resulü (sav) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilafet, Resulullah (sav) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşaveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslama kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır, kafirlerdir, sapıklardır. Sonra sözüne şöyle devam etti: "Ey Rabbim, seni Ensar'ın ümerasına şahid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (sav) sünnetini öğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim." Hz. Ömer (ra)'in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler'e, sonra Ensar'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz, huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük. "Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı. "Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetçe asla sapıtmazsınız. Size Muhacirleri de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensar'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevileri de vasiyet ediyorum. Zira onlar aslınız, dayanağınızdır." Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmileri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (sav)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık." (Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (ra) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi: "Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebu Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resulullah (sav) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime." Abdullah İbnu Ömer (ra) dedi ki: "(Ömer'in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler: "Allah hayırlı mükafaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi.")

Kaynak: Buhari, Ahkam 51; Müslim, İmaret 12, (1823); Tirmizi, Fiten 48, (2226); Ebu Davud, Haraç 8, (2939)

Peygamberin Vasiyyeti

Hadis No : 1728

Ravi: Kasım İbnu Muhammedi

Tanım: Hz. Aişe (ra) bir gün hastalanmış: "Vay başım, (ölüyorum)!" demişti. Hz. Peygamber (sav) (şaka olsun diye): "Keşke bu ben sağken olsa, sana istiğfar eder, dua ediveririm!" dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe (ra) birden parladı: "Vay başıma gelen. Vallahi görüyorum ki ölmemi istiyorsun. Ben öleceğim, sen de akşama zevcelerinden biriyle başbaşa kalacakın ha!" dedi. Resulullah (sav) (sözü değiştirerek) dedi ki: "Bilakis ben ölüyorum, vay başım! Ebu Bekir'e ve oğluna birini gönderip (benden sonra hilafet hususunda "ben daha layığım" iddia veya temennisinde bulunacaklara karşı) yerime geçeceği tesbit etmek istemiştim. Sonradan (kendi kendime: "Böyle bir iddiayı Ebu Bekir dışında kim yaparsa) Allah kabul etmez, mü'minler de reddederler" dedim (ve vasiyet yapmaktan vazgeçtim)."

Kaynak: Buhari, Ahkam 51, Merda 16; Müslim, Fedailu's-Sahabe 11, (2387).

Big HugRunningJeepDuel GunsBible 2GrenadeProudGrenadeBible 2It

Diğer Listelerim