بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

29 Nisan 2008 Salı

Yunus emreden-İlahi


Tabloyu Tıkla Yazı büyüsün.
*
Ne ğem yersin,behey asi günahkar.
Dilde Hak kelamı Kuranımız var.
Mahfedip isyanım,tevbe istiğfar.
Biz Ehli Tevhidiz İmanımız Var.
*
Sünnileriz Beytullah yaparız.
Beş vakit sede eder,toprak öperiz.
Binbir adlı bir Subhana taparız.
Günahım bağışlar,Yezdanımız var.
*
Sancağı elinde,Ashab yanında.
Gahi sırat,gahi mizan önünde.
Yarın Kıyamette,Mahşer yerinde.
Şefaat sahibi,Sultanımız var.
*
Kalbimiz mücella gümüşten pakdır.
Hâlıkımız birdir,Şüphemiz yoktur.
Biz Muhammediyiz,Dinimiz Hakdır.
Firdevsi âlâda,Seyranımız var.
*
Yunus Emre

26 Nisan 2008 Cumartesi

Hıristiyanlar İslam Düşmanıdır


Yazının Üzerini Tıkla Büyüsün.

22 Nisan 2008 Salı

Hıristiyan'dan Dost Olmaz


Tablonun üzerini tıkla yazı büyüsün.

13 Nisan 2008 Pazar

Gaflet Uykusu-şiir


Tablonun üzerini tıkla büyüsün.

12 Nisan 2008 Cumartesi

İslam Nedir?

MÜSLÜMANLIK
Arapça "selem" kökünden alınmış olan İslâm, lügatta, "İtaat etmek, boyun eğmek, teslim olmak, kötülüklerden salim bulunmak, selamete ulaşmak" vb. anlamlara gelen bir mastardır. İslâm Hz. Muhammed (s.a.v)'e Allah tarafından vahiyle bildirilen son ve kâmil dinin adıdır. Bu dine uyanlara Müslüman denir.
Genel manada Müslümanlık Allah'ın varlığına, birliğine O'ndan başka ilâh olmadığına Hz. Muhammed (s.a.v)'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, O'nun tebliğleriyle temellendirilen sisteme inanmak ve inandıklarını uygulamak yani amel etmek demektir. Bu durumda olan kimseye Müslüman denir. Son ve mükemmel din olan İslâm'a bu ad bizzat Cenab-ı Hak tarafından verilmiştir: "Allah katında gerçek din İslâm'dır." (1) "Allah kimi doğru yola eriştirmeyi dilerse onun kalbini İslâm'a açar." (2) "... İşte bu gün sizin için dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâm'ı beğendim." (3)
Kur'an-ı Kerim'in birçok âyetinde İslâm ve o kökten türeyen kelimeler geçmektedir. Bir bakıma İslâm, Hz. Adem'den itibaren gelen bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlerin adıdır. Bir değişikliğe, tahrif ve sapmalara uğramaksızın orjinal şekliyle kıyamete kadar baki kalacak son dinin Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından bildirilen şekli İslâm'dır. Bir ayet-i kerimede, "O, peygamberlerini hidâyet ve hak din ile gönderendir. Çünkü O, bunu diğer bütün dinlerden üstün kılacaktır. Müşriklerin hoşuna gitmese de" (4) buyurulmuştur.
Herhangi bir kişinin Müslüman olabilmesi için Kelime-i Şahadet'i kalben tasdik ve dil ile ikrar etmesi gerekir. Müslümanlığın esasları dörttür:
1- Kitap (Kur'an-ı Kerim),
2- Sünnet (Hz. Peygamber (s.a.v)'in örnek yaşayışı ve sözleri),
3- İcma-i ümmet (Din alimlerinin toplanarak, kitap ve sünnete uygun şekilde, dinî bir konuda karar vermeleri),
4- Kıyas-ı fukaha (Din alimlerinin, daha önceki verilen hükümlerden faydalanarak, yeni çıkan durumlar için kaideler koymaları).
İslâm açısından Kelime-i Şahadet, kesin kabul ve tasdik ifade eden imanın bir tezahürüdür. Kişi böylece Allah'ı ve peygamberi kabul etmiş demektir.
Kur'an-ı Kerim, iman kelimesini bazı ayetlerinde İslâm kelimesiyle aynı anlamda kullanmıştır. Bu bakımdan imanın şartlarından biri veya bir kaçını inkâr eden, imandan da İslâm'dan da çıkmış olur. İslâm, müntesiplerinin dünya ve ahiret saadetini sağlamak için bir takım temel prensipler koymuştur:
1- İtikadî hükümler (inançlarla ilgili),
2-Amelî hükümler (ibadet ve yaşayışlarıyla ilgili),
3-Ahlâkî hükümler (moral değerlerle ilgili).
Müslümanlık, ilâhî dinlerin sonuncusu olarak Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından tebliğ edilmiştir. İslâm VII. yüzyılın başlarında Arabistan'da doğmuştur. Bu sırada gerek Arabistan'da gerek dünyanın diğer yörelerinde birçok din mevcuttu. İslâm önce Mekke ve Medine'de yayılmış, sonraları Arap yarımadasının diğer bölgelerine girmiştir. Dünyanın birçok ülkelerinde İslâm'ın yayılmasında Türklerin büyük rolü olmuştur.
İslâm'ın doğuşu sırasında Mekke'de putperestlik hâkimdi. Kabe 360 putun (5) merkezileştiği bir panteon idi. Dini hayatta Allah'tan başka birçok mabutlara Tanrı diye tapıyorlardı. Mabutların başlıcaları, Lat, Menat, Hübel ve Uzza idi. Kabe mukaddes bir ibadethane olmakla beraber Mekke'de ayrıca bir rahip zümresi vardı. Dinî hayat ve ibadetler kabile başkanlarınca idare edilirdi. Kâhinlerin de toplumsal hayatta özel bir yeri vardı. Yine İslâm'ın doğuşu sırasında Mekke ve Medine'de az da olsa Yahudi ve Hristiyan cemaati yaşamakta idi. Bununla beraber o bedevi toplumda Hanif denilen puta tapmayı reddeden Yahudi ve Hristiyan da olmayan bir zümre yaşamakta idi. O sıralarda dünya genelinde tam bir kargaşa yaşanıyordu. Mevcut dinler insanlara huzur vermek, onları manevi yönden tatmin etmekte yetersiz kalıyordu. İşte bu ortamda Arabistan'dan doğan İslâm güneşi, karanlıkların giderileceğine dair insanlara ümit vermiştir.
Mekke, yüzyıllardır hem ticaret, hem de din açısından merkezi bir hüviyete sahipti. Araplar genellikle göçebe olmalarına rağmen, Mekke, Medine, Yemen vb, beldeler şehir yaşayışına buyük ölçüde adapte olmuştu. İslâm'ın Hz. Muhammed (s.a.v)'e bildirildiği dönemde, Arap toplumu ahlak yönünden tam bir çöküntü içindeydi. Putlara tapmanın ötesinde (6) insanlar, hurafe ve batıl inançlarla iç içe yaşıyorlar, adeta bütün hayatlarına sihirbazlar ve falcılar yön veriyordu. Araplar arasında puta tapıcılığın tabii bir sonucu olarak "Tağut" denilen tapınaklar da gelişmişti. Kâbe'ye gösterdikleri saygıya benzer tarzda bu tapınaklara da saygı gösteren Araplar, bazı özel günlerinde bu tapınakların önünde kurban keserler, tavaf ederler ve kur'a okları çekerlerdi. Ayrıca Araplar evlerinde de put bulundururlardı. Bunların putları Allah ile kendi aralarında ortak ortak tutmalarına "müşriklik" denir. Her kişinin bir putu vardır. Kişi ancak kabilesini terkettiği taktirde putunu değiştirirdi. Bunların dışında Araplar arasında yıldızlara ve atalara tapınma inancı da oldukça yaygındı.
İslâm tebliğinin başlamasına yakın dönemin genel yapısını çizmeğe çalıştığımız bu Arap toplumunda, kızlarının diri diri gömmek, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmak, bu putlardan, undan yapılanları acıkınca yemek, parayı ve dünya menfaatlerini her şeyin üstünde tutmak vb. de revaçte idi. İşte böyle bir dönemde Hz. Muhammed (s.a.v.) zuhur etmişti. Görevi, içinde bulunduğu bu toplumu, İslâm'a davet etmek, yukarıda başlıcaları sayılan kötü davranışlardan onları uzaklaştırmaktı. İslâm'a çağrıda Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ilk inananlar Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve Harise oğlu Zeyd'tir.
Müşriklerin baskı ve zulümlerinden dolayı ilk müslümanlar ibadetlerini gizli yapmışlardır. Hz. Peygamber (s.a.v)'in İslâm tebliğinin ilk üç yılı sonlarında Hz. Ömer'in de Müslüman olmasıyla sayıları kırka ulaşmıştı. Hz. Ömer'in İslâm'ı kabulü Müslüman topluma moral kazandırmıştır. Artık bu andan itibaren Müslümanlar hem inançları, hem de ibadetlerini saklamamışlardır.
İslâm, nazil olduğundan günümüze kadar bir harfi bile değişmeyen ilâhî kitap Kur'an'a ve O'nun tebliğcisi Hz. Muhammed (s.a.v)'in hadislerine dayanmakta, böylece bütün insanlığa hitap etmektedir. İslâm evrensel bir dindir, bir milletin, bir zümrenin veya bir bölgenin dinî değildir.
İslâm evrensel olduğu gibi O'nu tebliğ eden peygamber de bütün insanlığa gönderilmiştir: "Habibim seni müjdeci, haberci ve bütün insanların Peygamber'i olmaktan başka bir sıfatla göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler". (7)
İslâm öncelikle fertlerin düzelmesini esas alır. Fertler düzeldiği ölçüde, o toplum da düzelecektir. İdeal toplumun teşekkülü de böylece sağlanmış olacaktır. İslâm, bütün emir ve yasaklarında dünya-ahiret dengesini en iyi şekilde kurmayı hedef edinmiş bu hedefine de en mükemmel şekilde ulaşmıştır.
Görüyorsunuzki benim yazdığım bir şey yok,hep alıntıdır,Allahın selamı Müslümanların üzerine
olsun.
____________
(1) Âl-i İmrân, 19.
(2) En'âm, 125.
(3) Mâide, 3.
(4) Saf, 9.
(5) Bu sayı o zamanki Arap kabilelerini göstermektedir.
(6) O zamanlar Bizans, Necran ve Habeşistan'da Hristiyanlık, Sasanilerde Mecusilik, Yemen, Taif ve Medine'de Yahudilik dinleri hakimdi.
(7) Putlar genellikle taş, tahta ve madenden yapılırdı. İnsan şeklinde madenden yapılan puta "sanem", taştan ve ağaçtan yapılanına da "vesen" denirdi. Sebe suresi', 28

11 Nisan 2008 Cuma

İSLAMDA KADININ DEĞERİ - TERK EDİLEN İSLAM - Blogcu

İSLAMDA KADININ DEĞERİ - TERK EDİLEN İSLAM - Blogcu

9 Nisan 2008 Çarşamba

İslamda Kadın

İSLAM’DA KADININ DEĞERİ
Kadının Değeri> http://www.benimblog.com/msp1955/184326/%DDSLAM%92DA+KADININ+DE%D0ER%DD.html
> http://sevmk.blogspot.com/2008/03/kadnn-deeri.html

İslâm Dîni, kadına en büyük değeri vermiş ve onun namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve şerefli bir tarzda yaşamasını sağlamıştır. İslâm nazarında kadın, şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket gösterilmesi gereken asîl ve nezîh bir varlıktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadınların nârin, nâzik ve kibâr olduklarına işâretle, onların hiç kırılmaması ve incitilmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Bir hadîs-i şerîflerinde:”… Kadınlar hakkında hayırlı olup nezâketle muâmele etmenize dâir vasiyyetime itâat ediniz! Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri tarafı üst kısmı (ortası) dır. Eğer sen onu doğrultmaya uğraşırsan, kırarsın; kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlar hakkında hayır öğüdüme dikkat ediniz!” (1) buyurur.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ilk defâ inanan ve O’na en büyük desteği veren Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemizdir. Nitekim Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemiz hakkında şöyle buyurur:
“Allâh bana Hatîce’den hayırlı bir kadın vermemiştir. Bütün insanlar beni yalanlarken, O beni tasdîk etmiş; insanlar benden kaçarken, O beni malı ile desteklemiştir. Ve Allâh bana başka hanımlardan değil, O’ndan çocuk ihsân etmiştir.” (2)
Kadın, aynı zamanda ilk İslâm şehîdidir. Hz. Ammâr (r.a.)’ın annesi Hz. Sümeyye (r.anha), Mekke’de müslümanlığı ilk kabul edenlerden ve bu yüzden dayanılmaz işkencelere uğrayanlardandı. Kendisine İslâm’dan ayrılması için yapılan her türlü eziyet ve zulme rağmen, hak yoldan dönmedi. Sonunda Sümeyye (r.anha), Ebû Cehl’in süngüsü altında can vermiş ve Allâh yolunda ilk İslâm şehîdi olmak şeref ve mertebesine erişmiştir. (3)
Kur’ân-ı Kerîm’de “en-Nisâ”(Kadınlar) isimli, yüz yetmiş altı âyetlik uzun bir sûre olduğu gibi, ayrıca “Meryem” diye Hz. Îsâ (a.s.)’ın annesine atfedilen doksan sekiz âyetlik müstakil bir sûre daha vardır. Bunlardan başka; “en-Nûr, el-Ahzâb, el-Mümtehine, et-Tahrîm ve et-Talâk” sûreleri de kadınlarla ilgili çeşitli konuları içine almaktadır.
İslâm Dîni’nde kadın, âile ocağında temel eğitimi veren ilk öğretmen ve mükemmel bir eğitimcidir. Çocuğun terbiyesi, yetişmesi, her yönden gelişmesi, daha küçük yaşta iken güzel alışkanlıklar kazanması ve faydalı bilgilerle donatılması husûsunda annenin rolü çok büyüktür. Baba, evin nafakasının temini için ömrünün ekserîsini âilesinden dışarıda geçirmekte, çocuğu ile yeteri kadar meşgul olamamaktadır. Bu durumda, çocuğu asıl yetiştiren ve terbiye eden anne olmaktadır. Nitekim peygamberler, mürşid-i kâmiller, velîler, sultanlar ve daha nice büyük insanlar, hep mümtaz annelerin kucaklarında yetişmişlerdir.
Ahlâk kitaplarımızda; çarşıdan alınan değişik yeni bir şeyi, çocuklara bölüştürürken önce kızlardan başlanarak ikrâm edilmesi tavsiye edilmiş, kız çocukları daha hassas ve nâziktirler, diye düşünülmüştür.
Kız çocuklarının bakımı ve terbiyesi için her türlü fedâkârlıkta bulunan anne ve babaların, büyük fazîlet ve ecir sâhibi olacaklarını Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, şu hadîs-i şerîfleriyle beyân buyurmuşlardır:
“Kim, (iki veya üç) kız çocuğunu erginlik çağına erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyâmet gününde -iki parmağını birleştirerek- onunla şöylece beraber oluruz.” (4)
Bu da, yüce dînimizin kadına verdiği üstün değeri gösterir.


Kaynaklar: (1) Buhârî, Enbiyâ, 1.(2) İbn-i Hâcer, el-İsâbe, c. IV, s. 275.(3) İbn-i Hâcer, a.g.e., c. IV, s. 327.(4) Müslim, c. IV, s. 2028.
http://sevmk.blogspot.com/2008/03/kadnn-deeri.html
TERK EDİLEN İSLAM

7 Nisan 2008 Pazartesi

Vekiller-şiir


Tabloyu Tıkala Büyüsün.

Big HugRunningJeepDuel GunsBible 2GrenadeProudGrenadeBible 2It

Diğer Listelerim