بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

16 Aralık 2007 Pazar

Allahdan Başkasına Yemin

Yaratıklara yemin etmek cumhura göre haram olup Ebû Hanîfe'nin görüşü ile Şafii ve Ahmed b. Hanbel'in mezheblerinde iki kaviden biri de bu şekildedir; bu noktada sahabenin icmâından da bahsedilmektedir. Bu şekildeki yeminin tenzîhen mekruh olduğu söylenmişse de birinci görüş daha doğrudur. Hattâ Abdullah b. Maes'ûd, Abdullah b. Abbâs ve Abdullah b. Ömer şöyle derlerdi: «Allah'tan başkasına doğru yemin etmektense Allah'a yalan yemin etmek bana daha ehvendir». Öyle... Çünkü Allah'tan başkasına yemin şirktir, şirk ise yalandan daha beterdir.

Sâdece peygamberlere yemin edilip edilmeyeceği hususunda bir ihtilâfın olduğunu biliyoruz. Nitekim Hz, Peygamber'e yemin konusunda İmâm Ahmed 'ten iki rivayet aktarılmıştır :

Birinci rivayete göre cumhurun, İmâm Mâlik, Ebû Hanîfe ve Şafiî'nin kail oldukları gibi, bu tarzla yemin mün'akid olmaz, yâni geçerli değildir.

İkinci rivayete göre ise mün'akid olur. el - Kâdi ile onun yolundan gidenler gibi, îmânı Ahmed'in ashabından (ekolüne mensup fakîhlerden) bir grup bu görüşü benimsemiş, İbnü'l-Münzir (Ebûbekir Muhammed b. İbrahim b. el-Münzir en Nisâbûrî (319/931) : Büyük fakîh ve müctehid. Fıkha dâir bir çok eseri olup en Önemlilerinden birisi «el-Mebsût»tur. Mekke'de vefat etmiştir (Zirikli, A'lâm V/294). )de bunlara muvafakat etmiştir. Bu zevattan birçoğu bu konudaki münâkaşayı sâdece Peygamber Efendimiz'e hasrederken İbn Akil (Ebül-Vefâ Alî İbnü Akil el-Bağdâdi (513/1119) : Hanbelî ulemasındandır. Gençliğinde Mûtezili fikirlere sahip çıktı; bilâhare dönüp zamanında Hanbelîlerin sayılı fakîhlerinden oldu. Fıkha ve diğer ilimlere dâir muhtelif eserleri vardır (Ziriklî, A'lâm lV/313). ) bu hükmü diğer peygamberlere de taşırmıştır. Şayet kendisine yemin edilen varlık bir peygamber ise keffâretin gerekli olacağı, son derece zayıf ve hem usûle, hem de nasslara ters bir görüştür. Allah'a karşı bu varlığa yemin etmek - bu varlık aracılığıyla istekte bulunmak da ona yemin manasınadır- de bu kabildendir.

İsteği ifâde ederken kullanılan «bâ» harf-i cerrinden, yemin değil de sebep anlamı (ki ikisi arasında fark vardır) kasdedildiği zamanki bir kul vasıtasıyla istekte bulunmak mes'elesine gelince: Peygamber Efendimiz, yemini yerine getirmeyi emretmiştir. Buharî ve Müslim'de, O'nun şöyle buyurduğu kaydedilir: «Allah'ın öyle kulları vardır ki Allah'a karşı yemin etse Allah onun yeminini mutlaka yerine getirir». Hz. Peygamber bu sözü, Enes b. Nadr şöyle dediği zaman söylemişti: «Rubeyyi'nin dişi kırılacak mı? Hayır, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki onun dişi kırılmayacaktır». Hz. Peygamber: «Ama ey Enes, Allah'ın Kitabı (ndaki hükmü) kısastır!» demiş, bunun arkasından da karşı tarafı, diyete razı oldukları için affetmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«Allah'ın Öyle kulları var ki, Allah'a karşı yemin etse Allah onu yalancı çıkarmaz» buyurmuşlardı.(Buhârî,'Sulh 8. Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiye bu hadîsten sadece konu ile ilgili bölümleri almıştır. Burada anlam bütünlüğü açısından olayın tümünü bilmek gerektiğinden, hadîsin tüm anlamını veriyoruz: Enes b. Nadr'ın kızı olan Rubeyyi' bir cariyenin ön dişini kırmıştı. Rubeyyi'in akrabaları diyet verip karşı tarafın affını isteyerek olayı kapatmak istediler. Fakat cariyenin kavmi buna razı olmuyor ve kısas istiyordu. Anlaşamayınca Hz. Peygamber'e geldiler. Hz. Peygamber de kısas uygulamasını emretti. Bunun üzerine Enes b. Nadr: «Rubeyyi'in dişi kırılacak mı ya Resûlâllah? Hayır, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki onun dişi kırılmasın» dedi. Resûlüllah: «Ama ey Enes, Allah'ın Kitâbı(ndaki hükmü) kısastır!» buyurdu. Bunu takiben cariyenin yakınları diyete razı olup kısastan vazgeçtiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: «Allah'ın öyle kulları var ki, Allah'a karşı yemin etse Allah mutlaka onun yeminini yerine getirir» buyurdu.)

Bu anlama işaret eden bir başka hadîs daha vardır:

«Nice saçı dağınık ve tozlu, kapılardan kovulan kişi vardır ki, Allah'a karşı yemin etse Allah onun yeminini mutlaka yerine getirir» (Müslim, Birr 138, Cennet 48) .

Bu hadîsi İmâm Müslim ve diğer muhaddisler tahric etmişlerdir. Hz. Peygamber şöyle buyurur:

«Size Cennet ehlini haber vereyim mi? Her zayıf olan ve zayıf görülen kişi ki, o Allah'a karşı yemin etse Allah onu yalancı çıkarmaz. Cehennem ehlini de bildireyim mi? Her insafsız, büyüklük taslayan kibirli!» (Buhâri, Eymân 9, Edeb 61; Müslim, Cennet 46, 47)

Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.

Enes b. Nadr hadîsi ile İmâm Müslim'in Sahîh'indeki ferd haberlerden («Ferd haber»,- isnadın herhangi bir yerinde râvisi tek kalmış haber olup, umumiyetle garîb haber'e müteradif olarak kullanılmaktadır (Bkz. Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 108). )olan diğeri işte bu şekildedir. Hz. Peygamber'in: «Allah'ın öyle kulları var ki, Allah'a karşı yemin etse Allah onun yeminini mutlaka yerine getirir» ifâdesinden sonra «Berâ b. Mâlik, bunlardandır »dediği de rivayet olunur.(Tirmizî, Menâkib 55). Müslümanlarla kâfirler arasındaki savaş şiddetlendiği zaman Berâ b. Mâlik'e: «Ey Berâ, Rabbine yemin et de bize yardım etsin» derler. O da yemin eder ve bu vesileyle kâfirler yenilgiye uğrardı. Sûs'ta (Sûs, İran'da Hûzistan bölgesinde bir şehir olup Hz. Ömer gününde fethedilmiştir (Yakut el-Hamevî, Mu'cemü'l-Büldân, III/280-281). ), köprü üzerindeki savaşta: «Ey Berâ, Rabbine yemin et!» dediler. Bunun üzerine Berâ: «Ya Rabbi, onların sırtlarına vurma fırsatını bize vermen ve beni ilk şehid kılman için sana yemin ediyorum» dedi. Cenâb-ı Hak onun yeminini yerine getirdi; düşman yenilgiye uğradı, Berâ b. Mâlik de o gün şehid oldu. Bu Berâ, Enes b. Mâlikin kardeşidir. Öldürülmesine hiç kimsenin yardımı olmaksızın mübâreze ederek yüz düşman cengâverini öldürmüştü. Yalancı peygamber Müseylime ile yapılan savaşta arkasına payandalar konarak kapatılıp tahkim edilmiş bir kapıya hücum etmiş, payandaları söküp bahçeye atarak kapıyı açmayı başarmıştı.

Başkasına karşı Allah'a yemin etmek, yemin eden kişinin başkasına «şu işi mutlaka yapsın» diye and içmesidir. Bu kimse yeminle istenen şeyi yerine getirmez ve yemin yerini bulmazsa fukahânın bütününe göre keffâret, kendisinden yeminle bir şey istenene değil, yemin edene düşer. Nitekim bir şahıs kölesine, çocuğuna veya arkadaşına bir şeyi muhakkak yapsın diye yemin edip de bunlar isteneni yapmazlarsa, keffâret, yemini yerine gelmeyen yemin sahibi için gerekir.

Hiç yorum yok:

Big HugRunningJeepDuel GunsBible 2GrenadeProudGrenadeBible 2It

Diğer Listelerim